TÜRKİYEİÇ ANADOLUKIRŞEHİR

Neşet Ertaş Kimdir? Neşet Ertaş’ın Hayatı

Neşet Ertaş Kimdir? Neşet Ertaş’ın hayatı, türküleri ve eserleri ile ilgili bilgilere bu yazımda yer vermek istedim.

Neşet Ertaş kim mi? Bozkırın tezenesi, Türkiye’nin en sevilen sanatçıların dan biri. Doğallığı ,samimiyeti ve alçak gönüllülüğüyle gönüllere taht kurmuş efsane adam. Karcaoğlan’ın ,Yunus Emre’nin, Pir sultan Abdal’ın varlık bulmuş sesidir. Derdini kimseye açamayanlar, sevdalananlar, sevdiklerini kaybedenler dinler Neşet Babayı. Sevdayı da onun gibi anlatmak her babayiğidin harcı değildir. Yürek ister, gönül ister, aşk ister.

Cahildim dünyanın rengine kandım

Hayale aldandım boşuna yandım

Seni ilelebet benimsin sandım

Ölürüm sevdiğim zehirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin.

der içli mısralarında. Kulağınla değil gönlünle dinlersin onu. Yanık türkülerin üstadı yüreklere dokunur her söylediğiyle.

Nasıl bir hayatın içinden geçtiğini, acıları, sevinçleri ,çektiği çileleri ve sanat hayatıyla gönüllere taht kurmuş bir garip Neşet’in hayat hikayesi bu. Saz ve söz üstadı’nın zorluklarla geçen bir ömrüne neler sığdırdığına gelin hep beraber göz atalım.

NEŞET ERTAŞ KİMDİR? NEŞET ERTAŞ’IN HAYATI

Onlara Abdal derler. Göçebe demektir. Asırlar önce 4000 çadırı develere yükleyip Horasan’dan , Anadolu’ya Kırşehir, Kırıkkale civarlarına yerleşirler. Acılarını, horlanmalarını, fukaralıklarını sazlarıyla dile getirirler. Abdallar düğünlere giderler yeteneklerini orada sergilerlerdi. Müziğe karşı doğuştan yetenekliydiler. Hiçbiri nota bilmez ama içlerinden geldiği gibi yanık yanık söylerler türkülerini. Düğünlere, sünnetlere katılarak çalgıcılık yapan Abdallar bu şekilde geçimlerini sağlıyorlardı.

Neşet Ertaş'ın aile fotoğrafı
Neşet Ertaş’ın aile fotoğrafı

ÇOCUKLUĞU

1938 yılında Çiçekdağı Kırtıllar köyünde dünyaya geldi. 5 kardeşin 2.si olan Neşet Ertaş’ın annesi Döne hanım babası ünlü saz üstadı Muharrem Ertaş’tır. Neşet Ertaş’ın sazlara ve türkülere olan düşkünlüğünün sebebi babasıdır. Oğlunun doğduğunu öğrenen babası sevincinden alır sazı eline başlar söylemeye. Daha doğduğu gün duyduğu bu sesten ömür boyunca bir daha asla kopamaz .

Yoksulluğun, sefaletin içinde doğdu. Hiç oyuncağı olmadı. Daha doğrusu olamadı. Zaten karınlarını zor doyururken oyuncak kimsenin aklına gelmiyordu bile. Ama anasının yüreği dayanamadı Neşet’inin oyuncaksız kalmasına. Bulduğu bir tokacın üzerine bir, iki tane tel takıp verdi Neşet’inin eline. Eskiden çamaşırları döverek yıkamak için kullanılan uzun tahtaya tokaç deniliyordu. Küçük Neşet’te büyüyene kadar Anasının yaptığı bu oyuncağıyla oynadı. Büyüdüğünde de şu sözlerle anlattı yaşadıklarını;

Dizimde sızıydı anamın derdi,

Tokacı saz yaptı elime verdi,

Yini bitirdiydim üçünen dördü,

Baban gimi sazcı oldun didiler.

Babası Muharrem usta nereye giderse artık oğlunu da yanında götürüyordu. Sesinin güzelliğini de orada fark ettiler. Küçük Neşet babasının izindedir. Onu örnek alır ve ondan gördüklerini uygulamaya başlar. Babasına çok düşkün ve bağlılığını ileri yaşlarda ”Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız ” sözleriyle açıklar. 8 yıl boyunca Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Kayseri, Yozgat gibi birçok yeri gezerek babası ile geçimlerini sürdürürler.

5-6 yaşına gelen Neşet hem bağlama hem de keman çalmaya başladı. Çevrede onun gibi keman çalanda yoktu. Ama Neşet’in kalbide, gönlüde babası gibi bağlamadaydı. Civar köylerdeki düğünlere beraber gidiyorlar babası saz çalıyor Neşette kemanıyla ona eşlik ediyordu. Bu yüzden de okula geç başladı. Sürekli gidemedi. Okula devam edemeyen Neşet kendini küçük yaşta hayat okulunun içerisinde buldu.

Acıların en büyüğüyle 12 yaşında karşılaştı. Annesini kaybetti. 5 çocuk ve Muharrem usta ortada kalıverdiler. Üç aylık bebeği de anasının ardından öldü. Acıların hepsi peş peşe geldi. Çocuklara bakacak ve evi çekip çevirecek biri lazımdı. Babası, Arzu isminde Yozgatlı bir kadınla tekrar evlendi. Yerköy’e yerleştiler. Bir süre sonra Arzu hanımda vefat etti. Kader yine yapacağını yaptı. Ne yapsın Muharrem usta kaderine küstü tuttu çocuklarının elini düştü yollara. Baba ocağı Kırşehir’e geri döndü.

Neşet Ertaş'ın Gençliği
Neşet Ertaş’ın Gençliği

KÖÇEKLİĞİN AĞIR YÜKÜ

Abdallarda küçük yaştaki erkek çocuklarının ellerine zil verilir düğünlerde köçeklik yaptırılırdı. Yaşı büyüyen ve kademe atlayanlarda kaşık çalarlardı. Neşette diğerleri gibi hem zil çalıyor hem de köçeklik yapıyordu babasının yanında. Bu durum Kırıkkale’de bir fasıla gidene kadar devam etti. Muharrem usta oğluna oynamasını teklif etti. Oda her zamanki gibi babasını kırmadı. O zamanlar saygıdan babanın sözünün üstüne söz söylemezlerdi. Oynamak için hazırlandığı sırada arkadan bir ses işitti. ”Vah yazık, Pek gençmiş”. Bu sözlere çok içerledi. Zilleri babasının önüne yavaşça bıraktı. Babası hiç seslenmedi. Anlamıştı oğlunu. Karşı koymadı. Oğlunun düştüğü bu durum onunda çok zoruna gitti. O günden sonra bir daha ne eline zilleri aldı ne de köçeklik yaptı.

Bir gün saz çaldığı köy düğününde bir güzele sevdalanır. Kızın babası saz çalıp türkü söylediği için kızını vermek istemez. Bu durum çok zoruna gider garip Neşetin. Yıllar sonra bir tv programında şöyle anlatır; ”Aşağılandık. En açık örneği atasözü haline geldi. Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya. Davulcu zurnacı fakir olduğu için. Ama parayı veren düdüğü çalıyor. İnsan parayla satılır mı? Gönül parayla satılır mı? Kim kimi satıyor. Allah katında herkes birer birey. Gönül mahkum edilemez. Gönül’e zincir vurulamaz. Gönül kimi severse de güzel o. İki gönül bir olunca soğan yesen bal gelir ‘‘ der. Bu düzenin yanlış olduğunu değişmesi gerektiğini dile getirir.

Neşet Ertaşın gençliği
Neşet Ertaş’ın Gençlik Yılları

GARİP NEŞET İSTANBUL YOLCUSU

14 yaşındaki Neşet sevdiği kız verilmeyince küser toprağına. Alır eline sazını kırık gönlüyle düşer ümit yolculuğuna…İstanbul yolları çilelidir. Cebinde sadece 2,5 lirası vardır. Onunla da ancak Ankara bileti alabilir. Artık cebinde beş kuruşu bile kalmayan Neşet otogara varır. Etrafındaki insanlara ben İstanbul’a gideceğim ama param yok der. Kimse dönüp bakmaz bile. Yanına yaklaşan bir adam bir saza bakar birde Neşet’e. Çal bakalım delikanlı der. Sazından başka sermayesi yoktur ki, başlar söylemeye. Adam dinleyip gider. Biraz sonra gelir çal bakalım der. Garip Neşet başlar yine söylemeye. Öyle böyle derken akşam olur. İstanbul biletini de böyle alır. Otobüsün arkasında ayakta bir yer verirler. İçi kıpır kıpır, sevinçle dolu İstanbul’a kadar böyle gider.

Zorlu yolculuğun ardından İstanbul’a varır. Hemen iş aramaya koyulur ama bulamaz. Akşam olur bir otele yerleşir. Gün aydınlanmadan yine iş aramaya çıkar. Ne iş olursa yaparım der ama nafile . Üçüncü gün parası biter. Acıkan Neşet bu defa karın tokluğuna çıkar iş aramaya. Ümitleri tükenir. Gezerken bir iş hanının önüne gelir. Kapısında Şen Çalar Plak yazdığını görünce alır can yoldaşı sazını eline varır kapısına. İçeride Behiye Aksoy‘un ilk plağı dinleniyordu. Kadri Şen çalar kapıdaki gencin beklediğini görünce yanına gelir ve neden beklediğini sorar. Neşette saz çalarım der. İşimizi bitirelim de dinleriz derler. Kapıda uzun saatler bir ümit bekler. İşleri bittikten sonra çağırırlar içeriye. Babasının bozlağı Neden Garip Garip Ötersin Bülbülü söyler. Kadri şen çalar o kadar beğenir ve duygulanır ki ağlar. Elinden tutup doğruca Beyoğlu Saza götürür. Geceleri artık burada sahneye çıkmaya başlar. Karnını burada doyurup sahneye çıktıktan sonra akşamları bulduğu tek göz evine gider.

1957 de babasının bozlağı Neden Garip Garip Ötersin Bülbül türküsüne plak yaptı. İstanbul macerası yaklaşık iki yıl sürdü. Koltuğunun altında iki plakla baba ocağı Kırşehir’e geri döndü.

BABA OCAĞINA DÖNÜŞ

Bir gün radyoda Yurttan sesler programında türkü söyleyen Hacı Taşanın sesi duyulur. Neşet hacı emmisinin sesini duyunca heyecanlanır. Sazını alır ertesi gün radyonun kapısını çalar. Kapıdaki görevli niye geldiğini sorunca programda türkü söylemek istediğini söyler. Biraz sonra içeriye çağırırlar söyle bakalım derler. Alır eline can yoldaşı sazını vurur dertli dertli tellerine. O kadar çok beğenirler ki ertesi gün hemen programa çağırırlar. Programa çıkacağını memleketine de haber ver derler.  Çok heyecanlanır  ilerleyen zamanlarda o an için ”hayatımda hiçbir zaman bu kadar heyecanlanmadım” diye bahseder.

Artık yeni mekanı Ankara olmuştu. Peş peşe plaklar çıkardı. Radyolarda sesi sıkça duyulmaya başladı. Doğallığı, samimiyeti ve içtenliğinden dolayı halk onu benimseyip bağrına bastı. Artık o Anadolu’da dinlenen ve sevilen bir halk ozanıydı. Bu günden sonra sadece Neşet değil ,söylediği yanık türkülerle yüreklere dokunan davranışı ve insanlığıyla da gönüllere taht kurmuş büyük usta Neşet Ertaş‘tı.

Neşet Ertaş'ın Evliliği
Neşet Ertaş’ın Evliliği

AŞIK NEŞET’İN LEYLASI

Adına türküler yazdığı, Mecnun’ a döndüğü Leylasını da burada buldu. Leyla aslen Boluluydu. Neşet Aşık olmuştu. Leylayla evlenmek istedi. Ailesi Neşet’i kabul etmedi. Neşetin babası Muharrem usta da kendilerinden olmayan bir kızla evleneceği için oğluna tepkiliydi. Rızası olmadı. Ama Leylayla Neşet herkesi karşılarına alarak 1960 ta Ankara’da evlendiler.

Büyük bir aşkla evlenmişler bu yuvayı Döne, Canan ve Hüseyin adında üç çocukla şenlendirmişlerdi. Askerliği evliliği sırasında yaptı. Bir süre sonra evliliklerinin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Evliliklerini bitirme kararı verdiler. 1968 de boşandılar. Leyla’sından ayrıldıktan sonra en içli türkülerini acılarıyla çaldı, hüzünleriyle söyledi.

Muharrem usta bu duruma çok üzülür. Alır sazını eline oğluna seslenir;

Neşet Ertaş'ın Babası Muharrem Ertaş
Neşet Ertaş’ın Babası Muharrem Ertaş

Evvelde tutmadın Neşet sözümü
Öksüz koydun yavruları kuzunu
Almasaydın Boluların kızını
Son pişmanlık fayda vermez evladım.

Ben Neşet’im diyorsun o da der Leyla
Sebep oldu anası ayırdı böyle
Bir ben söyleyim Neşet bir de sen söyle
Atasözü muteberdir evladım.

Tükettin ömrümü koymadın özümü
Atasözü tutmayan döver dizini
Leyla çıkmış konsere takmış pozunu
Bu da bize bir zuldür evladım.

Temiz ruhlu hoş sohbetsin şöhretsin
Hakkın vardır evlenmeye evladım
Mevlam sebep olanları kahretsin
Aslı bozuk alma dedim evladım.

Küsmedim Neşet’im kahrettim sana
Baban değil miydim sormadın bana
Olan olmuş yavrum ne deyim sana
Sen aklını yitirmişsin evladım.

Neşet babasından duyduğu bu sözlere çok içerledi. Aldı sazını eline başladı söylemeye;

Neşet Ertaş Gençlik Fotoğrafları
Neşet Ertaş Gençlik Fotoğrafları

Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana.

Yazımızı felek yazdı mevladan değil
Senin dediklerin evladan değil
Her hata suç bende leyla’dan değil
Aslı bozuk deme gel şu insana
 .

Ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz gönülden olmuşuz kanlı
Analar insandır biz insan oğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana
 .

AYRILIK ACISI

Neşet Ertaş şöhretinin zirvesindeydi. Gazinolar tıklım tıklım dolu gittiği her yerde halk onu ayakta alkışlıyordu. O Leylasını bir türlü unutamamış kendini İçkiye vurmuştu. Her geçen gün daha da fazla içmeye başlamıştı. Mecnunun Leylaya olan aşkı gibi Neşet’inde Leylasına olan aşkı adına türküler yazdırdı.

Yazımı kışa çevirdin

Karlar yağdı başa Leyla’m.

Viran oldu evim yurdum

Ne söylesem boşa Leyla’m.

Bir gün yine gece sahneye çıkar. içli içli vurur sazın teline.

Yarin aşkıyla döndüm şaşkına, Arada içerim sizden de sır çıkmaz ya, Yarin aşkına… Efkarlıdır, dertlidir. İçindeki kederi vurur dışarı. Ama Ters giden bir şeyler vardır. Parmaklarını hissedemez. Belli etmemeye çalışır ama vücudundan bir anda ter boşalır. Tekrar dener saz çalmayı nafile. Parmakları tutmaz olur. Apar topar hastaneye kaldırırlar. Korkulan olur. Sol tarafı felç olmuştur. Yıllar yılı ona can yoldaşlığı eden emektar sazıyla yollarını bir gecede ayırır. İş yapamadığından maddi zorluklar çekmeye başlar. Zamanın da yardım ettiği, elinden tutup düzlüğe çıkardığı, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen dost bildiklerinden yardım ister. Durumunu anlatır. Ama hepsi birer iyi gün dostudur. Zor gününde kimse yardım elini uzatmaz Garip Neşet’e. Şimdi kimsesiz ve hastaydı. Türkiye’de çare bulamazlar derdine. Almanya’daki abisi onu yanına davet eder. Yine göç vakti gelmiştir. Kaderinde vardır memleketine hasret kalmak. Alır sırtına ceketini düşer Alman’ya yoluna.

GURBETTE GEÇEN BİR ÖMÜR

Takvimler 1980’leri gösterirken Neşet Ertaş Almanya’ya varır. İlk İşi doktora gitmek olur. Sigara, İçki gibi bütün kötü alışkanlıklarını terk etmesi gerekti söylenir. Oda denileni yapar. Kendine mütevazi küçük bahçeli bir ev tutar. Doğal yaşamaya özen gösterir. Yapılan tedaviler sonucu sağlığına kavuşur.

Bir grup kurarak adını da Neşet Ertaş Orkestrası koyar. Almanya’daki gurbetçi Türklerin düğünlerinde çalarak hem çocuklarının ve kendinin geçimini sağlıyor hem de memlekete olan hasretini dertli türküleriyle gidermeye çalışır.

Memleketten babasının hasta olduğu haberi gelir. Hemen düşer yollara baba ocağına varır. Neşetini her gördüğünde gözbebeği parlayan Muharrem usta bu sefer tanımaz oğlunu. Gözleri görmez olmuştur. 4 gün sonra anca tanır. Neşet Ertaş biraz daha kaldıktan sonra babasının iyi olduğunu düşünerek Almanya’ya geri döner. Aradan birkaç gün geçmeden memleketten acı haber gelir. Hayatında örnek aldığı tek adam olan babası vefat eder. Cenazesine katılamaz. Telefonla Kırşehir’deki akrabalarını arar. Babasının son sözlerini ve vasiyetini sorar. Sazının emaneti sana derler. Baba yadigarı sazı alır. Acısı tazedir. Vurur dertli dertli sazın tellerine .Feryadı yürekleri dağlar.

Aydost garibim babamdı muharrem usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
sazımın emaneti diyen en son nefeste
sazın ulusunu neyledin dünya vay dünya.

 Almanya’da inzivaya çekilir. İçine kapanır. Ara sıra düğünlere gider. Kendi okuyamadığı için tek gayesi çocuklarını okutmaktır. Ara sıra memleketten program ve röportaj teklifleri gelir ama reddeder. Bazen de Neşet Ertaş öldü haberleri gelir. Devlet kanallarının birinde spikerin dinlediğiniz türkü rahmetli Neşet Ertaş’a ait bir türkü demesi çok zoruna gider.

Türkiye’den belgeselini çekmek için teklif gelir. Ama reddeder. Artık tanınmak bile istemez. Mütevazi hayatına alışmış, bu düzeninin bozulmasından korkar. Uzun uğraşlar sonunda ikna ederler.

Neşet Ertaş'ı Anma Gecesi
Neşet Ertaş’ı Anma Gecesi

30 YIL SONRA İLK KONSER

30 yıl sonra harbiye açık havada konsere çıkacaktır. Çok heyecanlanır. Yanındaki arkadaşına bizimkiler burada mı? Hasan der. Arkadaşı şaşırır. Bizimkiler kim diye sorar. Hemşehri’lerim der. Konsere sadece Kırşehirlilerin geleceğini düşünür. Eski günler gibi hayal etmiştir. Ama konser alanı tıklım tıklım dolu üniversite öğrencileri, İstanbul sosyetesi ve yurdun dört bir yanından onu dinlemek için gelenlerle doludur. Gördüğü ilgi ve sevgiden çok memnun kalır. 30 yıl sonra elindeki sazı, gönlündeki sızıyla baba ocağına ,memleketine geri döner. Parasız halk konserleri verir. Halkıyla arasında yıllarca süren hasreti gidermeye çalışır.

Devlet sanatçısı ödülü verilmek istenir ustaya.” Hepimiz devlet sanatçısıyız. Ayrıca bu bana ayrımcılık gibi geliyor. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam en büyük mutluluk olur” der ve reddeder. Güzel gönüllü insan elinin tersiyle iteleyi verir dünyayı bir kenara. Yaradılışında var olan mütevaziliği koyar ortaya. Ona göre insan “bir anadan dünyaya gelen yolcudur” sadece.

Neşet ustaya bir gün sorarlar neden eserleriniz bu kadar kalıcı diye. Çekmediğimiz derdin türküsünü yakmayız der.

Neşet Ertaş'ın Mezarı
Neşet Ertaş’ın Mezarı

BÜYÜK USTAYA VEDA

Bu garip bir gün göçer gider bu yalan dünyadan. Ardından türkülerini, mezar taşına yazılı sözlerini bırakır.

Sakın ola ha insanoğlu , incitme canı incitme. Her can bir kalp Hakka bağlı, incitme canı incitme.

O gitti türküler boynu bükük, garipler Neşet babasız kaldı. Naaşı Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla Kırşehir Bağbaşı Mezarlığına sevenlerinin göz yaşları arasında defnedildi.

Bir Kırşehirli olarak Memleketimin gururu Halk ozanı Neşet Ertaş’ın hayatını sizlerle paylaşmak benim için onur ve gururdur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir