Kategori arşivi: TARİHTE YOLCULUK

Mucur Yeraltı Şehri | Tarihi, Nerede, Nasıl Gidilir? 2023

Mucur Yeraltı Şehri, Kırşehir’in Mucur ilçesinde yer alıyor. Küçük bir ilçede bulunmasına rağmen çoğu kişi tarafından bilinen bir yeraltı şehri. Bazı gezi turlarının listelerine ekledikleri özelliklede Kapadokya gezi turları içerisinde yer alması ile oldukça fazla ziyaretçinin uğrak yeri olan Mucur Yeraltı Şehri hakkında tüm merak edilenleri yazımda sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Şimdi gelin sadece kayalara oyulmuş bir gezi alanından ibaret olmayan önemli bir tarihi geçmişe ev sahipliği yapmış bu yeraltı şehrini ve yapılış amacına birlikte göz atalım.

Kırşehir’de Gezilecek Yerler | Doğal Güzellikler ve Kırşehir’in Tarihi Yerleri | 18 Tarihi Nokta ile ilgili yazılarım dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum.

Mucur Yeraltı Şehri Hakkında Bilgi

İç Anadolu’nun ozanlar diyarı şirin Kırşehir. Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Şemsi Yastıman ve Aşık Said gibi pek çok saz ve söz üstadını yetiştirmiş bir şehir. Sanatın ve sanatçının baş üstünde tutulduğu şehir olan Kırşehir, geçmiş tarihi ile de oldukça önemli bir yere sahip. Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olmasının en büyük göstergelerinden biride geçmişten günümüze önemli bilgiler ve ip uçları taşıyan Mucur Yeraltı Şehri’dir. Kırşehir Müzesine bağlı bir ören yeri olarak hizmet veren Mucur Yeraltı Şehri ”I. derece sit alanı” olarak tescil edilmiş.

Mucur Yeraltı Şehri’nin odaları

Mucur Yeraltı Şehri Tarihi

Çoğu yeraltı şehirlerinde olduğu gibi aslında Mucur Yeraltı Şehrinin de yapılış amacı aynı. Korunmak ve barınmak. M.S. 2. yüzyılda Kapadokya bölgesinde Hristiyanlık büyük bir hızla yayılmaya başlar. Puta tapanlarla Hristiyanlar arasında büyük mücadeleler ortaya çıkar ve Hristiyanlar yoğun baskılara maruz kalırlar. Roma döneminde yaşanılan bu olaylarda Hristiyanlar bir kurtuluş yolu olarak bu yeraltı şehrini inşa ederler. Amaçları Putperestlerin yaptıkları baskılardan kurtulmak ve kendilerine barınacakları bir ortam hazırlamak. Bu yüzden bölgede kayalara oyularak yapılan çok sayıda yeraltı şehri inşa ederler. Özellikle Kapadokya bölgesinde 3. ve 4. yüzyıllara ait pek çok yeraltı şehrine rastlamak mümkün. Derinkuyu Yeraltı Şehri bölgede bulunan en büyük yeraltı şehridir. Bu yeraltı şehirlerinden biride Kırşehir’de bulunan Mucur yeraltı şehridir.

Mucur Yeraltı Şehri’nin aydınlatılmış iç kısımları

Geçmiş tarihin en önemli özelliklerini ve izlerini taşıyan bu yeraltı şehri, volkanik tüflü yumuşak kayaların oyulması ile ortaya çıkmış. Yerden yaklaşık olarak 7-8 metre derinlikte bulunuyor. 42 odası bulunan yeraltı şehrinin her bir odasının kendine has özellikleri bulunuyor. Oda , salon ve odaları birbirine bağlayan koridorlardan oluşan yeraltı şehri’nde eğilerek ilerleyebileceğiniz dehlizler bulunuyor. Genellikle tüm odalarda yere gömülü şekilde bulunan erzak bölmeleri ve su depoları göze çarpıyor. Biraz ilerlediğinizde yuvarlak biçimde planlanmış odada bulunan çok sayıda nişin olduğunu göreceksiniz. Bu odanın o döneme ait bir ibadethaneye ait olduğu düşünülüyor. Bazı bölmeler ise küçük baş hayvanların barınabilecekleri şekilde ahır olarak tasarlanmış.

Mucur Yeraltı Şehri’nde kapıları kapatmakta kullanılan kayadan kapaklar.

2 kattan oluşan yeraltı şehrinin ana geçitlerini kapatabilmek için yapılmış büyük yuvarlak kapak taşları savunma kapılarının hemen yanında yer alıyor. Geçitlerde ilerlerken hala sızan suları görmek mümkün. Hatta bazı odalar sularla kaplı olduğu için girilemiyor. İçerideki suyun tahliyesini sağlamak amacıyla zemine çukur açılmış ve borularla sular dışarıya aktarılmaya çalışılıyor. Odalar ve koridorlar ziyaretçilerin rahat gezebilmeleri için lambalarla aydınlatılmış. Havalandırmayı sağlayabilmek için bazı yerlere gökyüzünün rahatlıkla görülebileceği şekilde havalandırma delikleri konulmuş. Oldukça geniş bir alana sahip olan yeraltı şehrinin bazı bölümleri kapalı olsa da uzunluğunun Kırşehir’de bulunan Aşıkpaşa Türbesine kadar uzandığı düşünülüyor.

Mucur Yeraltı Şehri Nerede?

Mucur Yeraltı Şehri, Kırşehir ilinin Mucur ilçesi sınırları içerisinde yer alıyor. Kırşehir’e 20 km mesafede yer alan Mucur, Ankara-Kayseri Karayolu güzergahı üzerinde bulunuyor. Küçük bir ilçe olmasından dolayı Hamidiye Mahallesi’nde bulunan yeraltı çarşısına ulaşım oldukça kolay.

Mucur Yeraltı Şehrine Nasıl Gidilir?

Öncelikle Kırşehir il merkezine ulaşmanız gerekiyor. Terminalden hareket eden şehirler arası otobüslere bindiğinizde sizi Mucur ilçesi şehir merkezinde bulunan terminale kadar ulaştıracaktır. Buradan da yürüyerek yeraltı şehrine kolaylıkla ulaşabilirsiniz. İsterseniz de Kırşehir merkezden hareket eden Has Hacıbektaş, Aktaş ve Mucur dolmuşlarına binerek yine Mucur terminaline, oradan da yeraltı şehrine ulaşabilirsiniz.

Mucur Yeraltı Şehri Ziyaret Saatleri 2023

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Ocak – 1 Ocak1 Ocak – 1 Ocak
Açılış Saati: 10:00Açılış Saati: 08:00
Kapanış Saati: 17:00Kapanış Saati: 17:00

Kapalı Günler: Pazartesi, Cumartesi, Pazar

Mucur Yeraltı Şehri Giriş Ücreti 2023

Yeraltı şehrine giriş için herhangi bir ücret alınmıyor.

E-mail: kirsehirmuzesi@ktb.gov.tr

Tel 1: 0 386 213 33 91
Tel 2: 0 386 213 14 35

Civarda Gezilebilecek Yerler

Mucur’a kadar gelmişken 13 km uzaklıkta yer alan Seyfe Köyü sınırları içerisinde yer alan Seyfe Gölü Kuş Cennetini görmenizi tavsiye ederim. 21 km mesafede yer alan Kırşehir merkezde de çok sayıda tarihi ve doğal gezilecek alan mevcut. Şimdiden keyifli Gezmeler!

Rumeli Hisarı | Nerede, Tarihi, Kahvaltı Mekanları ve Giriş Ücreti 2023

Rumeli Hisarı, İstanbul‘un en önemli tarihi sembolleri arasında yer alıyor. Şöyle masmavi denizinde harika bir boğaz turu yaparken bu muhteşem yapıyı görmemek mümkün değil. Bugünkü yazımda İstanbul’un eşsiz güzelliğine güzellik katan tarihi yapılardan bir tanesi olan Hisar hakkında Rumeli Hisarı tarihi, nerede, nasıl gidilir? Kahvaltı mekanları ve giriş ücreti hakkında bilgiler paylaştım. Gelin hep beraber göz atalım.

Rumeli Hisarı Tarihi Hakkında Bilgi

Savunma amaçlı inşa edilen Anadolu Hisarı’nın karşısında yer alan Rumeli Hisarı, İstanbul’un fetih hazırlıkları döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Hisarın plan ve projesinin tamamı Fatihe aittir. Hisara geriden bakıldığında Arapça harflerle Muhammed yazdığı görülür. Rumeli ve Anadolu Hisarı arasında yaklaşık olarak 850 metre mesafe bulunuyor.

Avrupa yakasında bulunan yapı, Sarıyer ilçesinin kıyısına konumlandırılmış. Asıl yapılış amacı boğazı kontrol altında tutmak ve İstanbul’u denizden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korumaktır. Fetihten sonra bütün önemini kaybeden Hisar, bir dönem hapishane olarak kullanılmaya başlanılmış. Aradan geçen zaman içerisinde deprem ve yangın felaketin de zarar gören yapı Sultan III. Selim tarafından tamir ettirildi. Uzun yıllar kendi haline terk edilen hisar 1953 yılında fethin 500. sene-i devriyesinde kapsamlı bir şekilde onarımdan geçerek bu günkü halini almış. Şimdilerde ise Hisarlar Müzesi olarak ziyarete açılmış.

Rumeli Hisarı, Sarıca Paşa Kulesi

Rumeli Hisarının Yapımı

Hisarın yapım aşamasında her bölümün inşası farklı paşalara verilmiş. Fatih Sultan Mehmet’te deniz tarafında yer alan bölümün yapımını üstlenmiş. Boğazın en dar kısmında yer alan yapı 4 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış. İnsan gücü ile bu kadar kısa bir sürede oldukça fazla teknik detay barındıran bu harika yapının tamamlanabilmesi gerçekten hayret verici bir durum. Yapımında 300 usta, 800 işçi, 200 arabacı, kayıkçı ve nakliyecinin çalıştığına dair kaynaklarda bilgiler bulunuyor.

Hisar yapıldığı dönemlerde Yenihisar, Boğazkesen Kalesi, Güzelhisar, adıyla da gibi pek çok isimle de anılmış. Hisarın 3 kulesinin yapım aşamasını üstlenen Zağanos Paşa, Saruca Paşa, Halil Paşanın isimleri bu kulelere verilmiş. Zağanos Paşa Kulesinde bulunan iki satırlık kitabe Boğaziçi’nin ilk Türkçe kitabesidir. Saruca Paşa Kulesinin hapishane olarak kullanıldığı dönemlere ait grafit yazılar bulunuyor. Ayrıca Saruca Paşa Kulesinde harika bir akustiğe sahipDivanhane Odasımevcut.

Hisarda 3 tane büyük, 13 tanesi küçük olmak üzere toplam 16 kule bulunuyor. 30 bin metrekarelik bir alan üzerine inşa edilmiş bu gösterişli yapının duvar kalınlığı 7 metre, kulelerin yüksekliği ise yaklaşık olarak 20 ile 28 metre arasında değişiyor. 4 ana kapısı bulunan hisarın kapılarına Dizdar Kapısı, Sel Kapısı, Dağ Kapısı, Hisarpençe isimleri verilmiş.

Rumeli Hisarı’nda sergilenen toplar

Rumeli Hisarı Eserleri

İstanbul’un Fethi’nde oldukça önemli bir yere sahip olan bu tarihi yapı içerisinde o döneme ait pek çok değerli eser barındırıyor. İstanbul’un fethinin en güzel şekilde anlatıldığı Panorama 1453 Tarih Müzesi yazımın dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum. Linki tıklayarak makaleye ulaşabilirsiniz.

Şimdilerde müze olarak hizmet veren hisarda Osmanlı dönemine ait gülleler,  Geç Dönem ve II. Beyazıd dönemine ait toplar sergileniyor. Pek çok taş eserlerin yanı sıra Haliç zincirinden oluşan harika bir koleksiyona sahip.

Rumeli Hisarı çevresinde bulunan kahvaltı mekanları

Rumeli Hisarı Kahvaltı Mekanları

İstanbul’un en gözde kahvaltı mekanları Hisarı çevresinde sıralanıyor. Boğazın muhteşem manzarasına karşı sıcacık çayını yudumlamak ve güne güzel bir kahvaltıyla başlamak isteyenler için önerebileceğim en bilindik ve popüler kahvaltı mekanları şöyle;

  • Rumeli Hisarı Kale Cafe
  • Zoom Cafe
  • Lokma Cafe
  • Nezih Hisar Cafe
  • Cafe Nar

Bu kahvaltı mekanlarının kendilerine ait otoparkları mevcut. İstanbul gibi bir yerde araba park edecek yer bulmanın çoğunlukla sıkıntı oluşturduğunu düşünürsek mekanların otoparklarının bulunması büyük kolaylık diye düşünüyorum. Ayrıca vale hizmetleri de bulunuyor.

Rumeli Hisarı Ziyaret Saatleri 2023

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Nisan – 31 Ekim31 Ekim – 1 Nisan
Açılış Saati: 09:00Açılış Saati: 09:00
Kapanış Saati: 19:30Kapanış Saati: 18:30

Hisar Pazartesi günleri kapalıdır.

Rumeli Hisarı Giriş Ücreti 2023

Giriş Ücreti: 

Rumeli Hisarı İletişim ve Adres

Adres: Yahya Kemal Caddesi No: 42, Rumelihisarı Mahallesi, 34470 Sarıyer İstanbul
E-mail:hisarlarmuzesi@ktb.gov.tr
Tel 1: 02122635305

Beylerbeyi Sarayı | Nerede? Tarihi, 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Beylerbeyi Sarayı, İstanbul’un en görkemli yapılarından biridir. Anadolu yakasında Boğazın en güzel yerine konumlandırılmış yapı Üsküdar’da yer alıyor. Muhteşem manzarası ile adeta görsel şölen yaşatan saray İstanbul‘u gezmek için gelen ve tarihe düşkünlüğü olanların mutlaka listelerine eklemeleri gereken yerlerin başında geliyor. Beylerbeyi Sarayı Nerede, Nasıl Gidilir? Tarihi, 2022 Giriş Ücreti, Ziyaret Saati ve Beylerbeyi Sarayı hakkında detaylı bilgilere yazımın içeriğinde ulaşabilirsiniz.

Kız Kulesi, Çamlıca Tepesi, Beylerbeyi Sarayı, Validebağ Korusu ve Adile Sultan Kasrı, Selimiye Kışlası ve Florence Nightingale Müzesi, Mehmet Naci Aköz Uçurtma Müzesi, Ahmet Çeşmesi ve Şemsi Paşa Cami gibi pek çok eşsiz yapıya ev sahipliği yapan Üsküdar ile ilgili Üsküdar’da Gezilecek Yerler yazıma göz atmanızı tavsiye ederim.

Beylerbeyi Sarayı

Beylerbeyi Sarayı Tarihi

İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Beylerbeyi Sarayı’nın bulunduğu yer konumu açısından tarihi bir alanda yer almaktadır. Bölge Bizans döneminde yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanılmış. Sarayın bulunduğu bölgede İstavroz Bahçeleri adıyla bilinen yeşil bir alan varmış. İmparator Constantin’in buraya diktirdiği dev haçtan dolayı bu isim verilmiş. Bazı kayıtlarda 17.yüzyıla kadar burada bir kilise ve ayazmanın bulunduğuna dair yazılar mevcut.

II. Selim’in kızı adına yaptırılan Gevher Sultan Sarayı, Osmanlı Dönemi’nde bölgeye yapılan ilk saray olmuş. Daha sonraları I. Ahmet tarafından Kasrı, Ferahabad Yalısı, Ferahfeza Kasrı yapılmış. Bölge padişahların has bahçeleri olarak kullanılmış. III. Mustafa burada bulunan bütün binaları yıktırıp araziyi halka satmış. Satılan arsaları II.Mahmud geri alarak buraya ahşap bir saray yaptırmış. Fakat 1851’de çıkan bir yangın sonucunda saray büyük ölçüde zarar görmüş. Bunun üzerine Sultan Abdulaziz, yanan sarayın yerine 1863-65 yılları arasında mevcut sarayı ve ek yapıları yaptırmış.

Beylerbeyi Sarayı’nın içi

Sarayın mimarı, Sarkis Balyan ve kardeşi Agop Balyan’dır. Özellikle konuk evi olarak kullanılan Saray’da pek çok yabancı devlet yöneticisi ağırlanmış. Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra 1918 yılında ölümüne kadar bu sarayda tutularak sadece bayram günlerinde ailesi ile görüşmesine izin verilmiş.

Beylerbeyi Sarayı Hakkında Bilgi

Geniş bir bodrum üzerine iki kat olarak tasarlanmış saray, 3000 m2 lik bir alana sahip. Dikdörtgen bir yapıya sahip olmasının yanı sıra üç girişi bulunuyor. Harem (kuzey bölümü) ve Mabeyn-i Hümayun (güney bölümü) dairelerinden oluşan sarayın içi de oldukça geniş. 6 büyük salonu ve 24 odası bulunuyor. Genel mimarisinde Türk evi özelliklerini yansıtan saray Doğu ve Batı sentezi harmanlanarak tasarlanmış.

Beylerbeyi Sarayı’nın içi

Beylerbeyi Sarayı’na girerken bilet gişesinin olduğu yerde sesli rehber uygulaması bulunuyor. Dilerseniz bu uygulamadan ücretsiz olarak faydalanabilirsiniz. Kimliğinizi bırakıyorsunuz ve size küçük cihazlar veriliyor. Sarayı gezerken bazı bölgelere numaralı tabelalar yerleştirilmiş. Bu bölgelere yaklaştığınızda cihaz otomatik olarak çalışmaya başlıyor ve bölümle ilgili sizi bilgilendiriyor. Bence çok güzel bir uygulama fakat herkes kendi telefonundan mobil uygulama üzerinden dinleyebilse daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Sarayın hem harem hem de selamlık kısmında 2 tane aslan bizi karşılıyor. Sarayın genelinde oldukça fazla aslan figürüne rastlamak mümkün. Osmanlı kültüründe valide sultanlar ve çocuk sahibi olan kadınlar evlatlarını aslanım diye severlermiş. Bu yüzden aslanlar padişah olmaya aday çocukları simgelermiş. Bunun yanında Sarayın bahçesini süsleyen pek çok farklı hayvan figürleri bulunuyor.

Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesinde bulunan hayvan figürleri

Sarayın inşasında ve dış kaplamasında içerisinde deniz kabukları ve deniz böcekleri fosilleri bulunan Küfeki Taşı kullanılmış. Küfeki Taşı denizden çıkarılmış fosil taşlara verilen isim. Saray sahile sıfır konumda olmasından dolayı nem ve rutubet olma olasılığı bir hayli yüksek. Bu taşların kullanılma sebebi ise bu Küfenk Taşlarının küf ve neme karşı dayanıklı olması.

Saray zeminin tamamı hasırlarla kaplı. Bu hasırların önemli bir özelliği bulunuyor. Mısırda bulunan Nil Nehri kıyısındaki papürüs yapraklarının ezilerek hasır haline getirilmesiyle ortaya çıkmış. Papürüs yapraklarının nem çekici özelliği olduğundan dolayı saray zemininde kullanılmasının uygun olacağı düşünülmüş.

Sarayın İçi

Oldukça gösterişli olan sarayın zeminini dev boyuttaki halılar ve kilimler süslüyor. Göz alıcı güzellikteki kristal avizeler, Fransız saatleri ve porselen vazolar sarayın ihtişamına ihtişam katmış. Kapıların üzerinde şovalye kabartmaları bulunuyor. Fakat bu kabartmaların neden yapıldığına dair bir bilgi bulunamamış. Duvarlarda altın işçiliği, yazı ve sarayın tavanlarının genelinde deniz ve gemi konulu resimler göze çarpıyor. Sultan Abdülaziz döneminde yapılan bu resimler donanmaya verilen önemi gösteriyor.

Sarayın bazı bölümleri maalesef ziyarete kapalı. İçeride fotoğraf çekmeye izin verilmiyor. Benim gibi gizli kaçamak çekerseniz orası ayrı . Dışarı çıktığımızda çok güzel bir bahçe bizi karşılıyor. Bahçede 6-7 bölüm halinde bambu korulukları bulunuyor. Bu bambu ağaçlarının sıkça bulunma sebebi yine nem. Denize yakın yerlerde kurulan saray bahçelerinin nemden etkilenmemesi ve havasının kuru kalması için bahçelerine bambu ağaçları dikilirmiş. Bambu ağaçlarının nemi çekme özelliği bulunuyor.

Boğaz’a Açılan Kapı

Sarayın boğaza açılan 2 tane heybetli kapısı var. Üzerlerinde gösterişli işlemeleri bulunan kapıların hemen yanında bulunan İstanbul köprüsünün görüntüsü birleşince ortaya görsel bir şölen çıkıyor. Bahçede ayrıca İstanbul’un o eşsiz boğaz manzarasını seyrederken çayınızı kahvenizi yudumlayabileceğiniz büyük bir kafe bulunuyor. Bu arada bahçeye giriş ücretli. Müze Kartınız varsa ücretsiz girebilirsiniz.

Beylerbeyi Sarayı Nerede?

Beylerbeyi Sarayı Bahçesi

Beylerbeyi Sarayı’na Nasıl Gidilir? Yol Tarifi

Beylerbeyi Sarayı, İstanbul’un Anadolu yakasında birinci köprünün ayağında Üsküdar ile Çengelköy arasında Beylerbeyi semtinde bulunuyor.

YOL TARİFİ

Avrupa Yakasından Gelecekseniz

  •  Metrobüs istasyonunda Söğütlüçeşme yönüne hareket eden metrobüse binerek Boğaziçi Köprüsü durağında inin. Biraz yürüdükten sonra Beylerbeyi Sarayı’na ulaşabilirsiniz. Bu tarif ettiğim yol Avrupa yakasından gelecekler için en kısa yoldur.
  • Bakırköy,Sirkeci,Eminönü taraflarından gelecekseniz Marmaray‘a bindikten sonra Üsküdar istasyonunda inin. Vapur iskelesinden hareket eden 15, 15C, 15H, 15K, 15KÇ, 15M, 15P, 15R, 15S, 15U, 15Y, 15ŞN numaralı otobüslere binerek Beylerbeyi Sarayı durağında inin. Yürüyerek Saray’a ulaşabilirsiniz.
  • BağcılarGüngören taraflarından gelecekseniz Kabataş-Bağcılar tramvay hattıyla Zeytinburnu‘nda inerek Söğütlüçeşme yönüne giden metrobüse binin. Boğaziçi Köprüsü durağında inip yürüyerek Beylerbeyi Sarayı’na ulaşabilirsiniz.

Anadolu Yakasından Gelecekseniz

  • Kadıköy Rıhtım‘dan hareket eden 15F, 12H, 14M numaralı otobüslere binerek Beylerbeyi Sarayı durağında inin. Buradan kolaylıkla Beylerbeyi Sarayı’na ulaşabilirsiniz.
  • Üsküdar vapur iskelesinden hareket eden 15, 15C, 15H, 15K, 15KÇ, 15M, 15P, 15R, 15S, 15U, 15Y, 15ŞN numaralı otobüsler sizi Beylerbeyi Sarayı durağına kadar getirecektir. Buradan Saray’a ulaşabilirsiniz.
  • Ümraniye‘den gelecekseniz 522 numaralı otobüse binerek Boğaziçi Köprüsü durağında inin. Buradan deniz kıyısına doğru inen yolu takip ederek Saraya kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
  • Kartal, Pendik, TuzlaMaltepe’den geliyorsanız Kadıköy-Kartal metrosuna binerek Ünalan istasyonunda inin. Buradan  Zincirlirkuyu, Avcılar istikametine giden metrobüslere binerek Boğaziçi Köprüsü durağında inin. Yürüyerek Saray’a ulaşabilirsiniz.

Beylerbeyi Sarayı Giriş Ücreti 2023

Yerli Ziyaretçi Bilet Fiyatı: 40 TL

Yabancı Ziyaretçi Bilet Fiyatı: 90 TL

İndirimli Bilet Fiyatı: 15 TL

Bahçe Bilet Fiyatı: 10 TL

Beylerbeyi Sarayı’nda Müze Kart geçerli. Gişeler dışında herhangi bir web sitesi veya uygulama üzerinden elektronik bilet satışı yapılmıyor.

Beylerbeyi Sarayı Ziyaret Saatleri 2023

Beylerbeyi Sarayı Pazartesi Günleri kapalı. Pazartesi günleri haricinde her gün 09:00 – 18:00 saatleri arasında ziyarete açık.

Beylerbeyi Sarayı İletişim ve Adres Bilgileri

Adres: Beylerbeyi, Beylerbeyi Kavşağı, 34676 Üsküdar/İstanbul

Telefon: (0216) 321 93 20

Dolmabahçe Sarayı | Nerede? Nasıl Gidilir? 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Dolmabahçe Sarayı, İstanbul’un en görkemli yapıları arasında yer alıyor.  İstanbul Boğazı’nın en güzel yerine konumlandırılmış olan bu harika yapı ile ilgili Dolmabahçe Sarayı Nerede? Nasıl Gidilir? Tarihi, Özellikleri, Bölümleri, Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri, İletişim ve Adres Bilgileri gibi pek çok detaya yazımın içeriğinde ulaşabilirsiniz. İyi Okumalar!

Dolmabahçe Sarayı Tarihi

Saray’ın bulunduğu alan Osmanlı Dönemi’nde donanma gemilerinin demirlendikleri ve denizcilik törenlerinin yapıldığı bir liman olarak kullanılmış. Bölgenin doldurulmasıyla “dolmabağçe” adını almış. Sarayın yapımına 13 Haziran 1843 yılında başlanılmış ve tam 13 yıl süren çalışmaların ardından 13 Haziran 1843 yılında inşası tamamlanabilmiş. Osmanlı padişahı 31. Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan saray, dönemin en gösterişli yapılarından biri olma özelliğini taşıyor. Sarayın mimarı Ermeni asıllı Garabet Amira Balyan yapının inşası bitmeden vefat eder ve yerine oğlu Nigoğos Balyan devam ederek sarayın yapımını tamamlar. Barok mimari tarzı kullanılır ve böylelikle ortaya harika bir eser çıkar.

Heybetiyle göz dolduran saray kapısı

Dolmabahçe Sarayı Hakkında Bilgi

 Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmed Reşad, VI. Mehmed (Vahdeddin) dönemlerinde devlet işlerini yönetmek amacıyla kullanılan saray, Cumhuriyet kurulduktan sonra 1927- 1949 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmış. Atatürk son yıllarını bu Sarayda geçirerek 71 numaralı yatak odasında vefat etmiş.

1984 yılından itibaren Müze ve Saray olarak ziyarete açılan saray günümüzde ”Saray Koleksiyonları Müzesi” olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Tarih meraklılarının adeta akın ettiği yapı, İstanbul’da Gezilecek Yerler listesinde ilk sıralarda yer alıyor.

Dolmabahçe Sarayı Özellikleri

  • 110.000 m2’lik tek bir büyük yapı etrafında birkaç köşk ve büyük bir bahçe olarak tasarlanmış yapı, toplam 250.000 m2’lik bir alana inşa edilmiş.
  • Sarayın 43 adet salonu ve 285 odası bulunuyor.
  • Sarayın dış duvarlarında masif taş kullanılırken, tavan ve çatısı ise ahşaptan yapılmış.
  • Sahil sarayının tam ortasında ise balo ve tören salonu yer almaktadır. Dünya’nın en büyük balo salonu Dolmabahçe Sarayı’nda bulunuyor.
  • Saray, Harem-i Hümayun, Selamlık (Mâbeyn-i Hümayun) ve Tören Salonu (Muâyede Salonu) olmak üzere 3 bölümden oluşuyor.
  • 56 sütunla çevrelenmiş kabul odasının kubbesinin yüksekliği ise 36 metre uzunluğu ile dikkat çekiyor.
  • Zemini İpek halılarla döşenmiş sarayın duvar ve tavanları altın işlemelerle süslenmiş.
  • Balo salonunda bulunan 4.5 ton ağırlığındaki kristal avize sarayın ihtişamına ihtişam katmış.
Sarayın İçi

Dolmabahçe Sarayı’nın İçi

  • Mâbeyn-i Hümâyûn (Selamlık),
  • Muâyede Salonu (Tören Salonu)
  • Harem-i Hümâyûn
  • Saat Müzesi
  • Camlı Köşk
  • Resim Müzesi
  • madalya salonu
  • Mabeyn salonu
  • Vezir odası
  • Mavi salon
  • Pembe salon
  • Elçi ve tercüman odaları
  • Zülvecheyn
  • Kütüphane
  • Kabul odası
  • Atatürk’ün odası
  • Bahçe
Harika işlemelerle süslenmiş Sarayın iç kısmı

Dolmabahçe Sarayı’nın Bölümleri

Harem-i Hümayun, Selamlık (Mâbeyn-i Hümayun) ve Tören Salonu (Muâyede Salonu) olarak 3 ana bölümden oluşan Sarayın bu bölümlerinin kısaca özellikleri şöyle:

Haremlik (Harem-i Hümayun):  Sultan ve Valide Sultan’a tahsis edilmiş dairelerin bulunduğu alan. Sultanların eşleri, şehzadeleri ve çocuklarının odalarının bulunduğu bölümde kadın hizmetkarların odaları da bulunuyor.

Selamlık (Mabeyn-i Hümayun): Devletin yönetim işlerinin yönetildiği bölümdür. Toplantıların düzenlendiği alan sarayın en gösterişli bölümleri arasında yer alıyor.

Tören Salonu (Muayede): Balo ve merasimlerin yapıldığı tören salonu, 750 lambalı, 4,5 tonluk gösterişli avizesiyle muhteşem bir görselliğe sahip. Ayrıca 36 metre yüksekliğinde kubbeye sahip.

Dolmabahçe Sarayı Nerede?

İstanbul’un Avrupa yakasında inşa edilmiş saray, Beşiktaş ilçesinde, Vişnezade Mahallesinde yer alıyor. Deniz kıyısına sıfır konumda bulunuyor.

Dolmabahçe Sarayı’na Nasıl Gidilir? Yol Tarifi

Beşiktaş ve Kabataş arasında bulunan saraya ulaşım oldukça kolay. Beşiktaş’tan geçen yada Kabataş’a gelen tüm İETT otobüsleri, minibüsler veya deniz yoluyla saraya ulaşmak mümkün. Taksimden 20 dakikalık bir yürüme mesafesinde bulunda saraya;

Metro ile gelecekseniz, Gayrettepe durağında indikten sonra, Beşiktaş çıkışından çıkarak burada bulunan Beşiktaş istikametine giden otobüs ve minibüslere binerek saraya ulaşabilirsiniz.

Otobüs ile gelecekseniz, öncelikle Eminönü, Şişli, Etiler ve Mecidiyeköy’e gelmeniz gerekiyor. Burada bulunan Beşiktaş otobüslerine binerek Saraya kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

Vapur ile gelecekseniz, Üsküdar-Beşiktaş hattını kullanarak Beşiktaş iskelesinde inin. Buradan kısa bir yürüyüşle saraya ulaşabilirsiniz.

Dolmabahçe Sarayı Giriş Ücreti 2023

  • Selamlık Bölümü Tam bilet: 100 TL
  • Selamlık İndirimli: 50 TL
  • Harem Bölümü Tam bilet: 70TL
  • Harem indirimli: 35 TL
  • Selamlık Bölümü + Harem Bölümü: 80 TL

Not: Bilet satışları gişeden yapılıyor. Gişeler dışında herhangi bir web sitesi veya uygulama üzerinden bilet satışı yapılmıyor.

Dolmabahçe Sarayı Müze Kart Geçerli mi?

Dolmabahçe Sarayına giriş için Müze Kart geçerli. Sarayın Selamlık Bölümünde müze kart geçmiyor.

Dolmabahçe Sarayı Ziyaret Saatleri 2023

Saray, Pazartesi günleri hariç hafta içi her gün 09:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. 1 ocak yılbaşı, Ramazan Bayramının 1. günü, Kurban Bayramının 1. günü kapalı.

Dolmabahçe Sarayı İletişim Bilgileri & Adres

Adres: Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı Dolmabahçe Sarayı 34357 Beşiktaş/İSTANBUL

Telefon: 0(212) 236 90 00

Faks: 0(212) 259 32 92

E-Posta:  info@millisaraylar.gov.tr

Ayasofya Cami | Tarihi, Sırları ve Mimari Özellikleri Hakkında Bilgi 2023

Ayasofya Cami, 900 yıl dünyanın en büyük katedrali, 480 yıl dünyanın en büyük camisi ve 85 yıl boyunca müze olarak günümüze kadar ulaşmış harika yapı. 15 asır boyunca dimdik ayakta kalabilmiş yapı içerisinde pek çok gizem ve sır barındırıyor. Gelin şimdi İstanbul‘un en görkemli yapılarından biri olan eşsiz yapı hakkında Ayasofya Cami Nerede? Ayasofya Tarihi, Mimari özellikleri, Ne Zaman yapıldı? Ayasofya Ne zaman Cami Oldu? Nasıl Gidilir? Ayasofya Cami Adres bilgileri hakkında tüm detaylı bilgilere göz atalım.

Ayasofya Cami Nerede?

Ayasofya Cami Tarihi

Roma İmparatorluğu döneminde tahtta II. Konstantin vardır. O dönem Hristiyanlık yasak bir din olarak kabul edilir. Ancak II. Konstantin Hristiyanlığı kabul eder ve Romanın resmi dini olarak ilan eder. Bunun üzerine eşi benzeri olmayan bir kilise inşa ettirmek ister. 331 yılında Ayasofya’nın bulunduğu alanda bir Artemis Tapınağı bulunuyordu. Tapınağı yıktırarak yerine yapımı 360 yılında tamamlanan ilk Ayasofya’yı yaptırır. Fakat I. Konstantin kilisenin inşası sırasında hayatını kaybeder. Yerine oğlu II. Konstantin başa geçerek kiliseyi tamamlayarak ibadete açar.

Çıkan bir isyanda kilise yanarak küle döner. Bunun üzerine İmparator II. Theodosius tarafından birincisinin üzerine İkinci Ayasofya yaptırılır. Fakat kilise İmparator Justinianus zamanında ortaya çıkan ”Nika İsyanı” sırasında yanarak yok olur.

Ayasofya Caminin muhteşem iç mimarisi

Nika İsyanı ve Büyük Katliam

Bizans imparatorluğunun, Konstantinopolis yani İstanbul’da hüküm sürdüğü yıllarda İmparator Justinianus tahta oturur. O kadar hırslıdır ki kendini peygamberler ve azizlerle bir tutmaya başlar. İmparatorun arttırdığı vergilerden ve İmparatorun tutumundan şikayetçi olan halk arasında siyasi çatışmalar ve kargaşalar başlar. Kısa sürede isyan büyür ve ünlü Nika İsyanı başlar.

O dönem Ayasofya Caminin bulunduğu alan dev bir hipodrom vardır. Bizans İmparatoru Justinianus halkı hipodromda toplanmaya çağırır. Uzlaşmak amacı ile çağırıldıklarını düşünen binlerce kişi hipodroma akın eder. İmparatorun emri ile büyük bir katliam gerçekleştirilir ve alanda toplanan 30 bin kişi öldürülür. Bu kanlı katliamın ardından isyan bastırılmış olur fakat isyan sırasında Ayasofya yıkılarak yok olur. Kiliseden kalan bazı kalıntılar Ayasofya Cami bahçesinde bulunuyor.

Ayasofya Cami Mimari Özellikleri

Ayasofya Cami İçi

Justinianus yanan kilisenin yerine dünyanın en büyük kilisesini yaptırmak ister. Hatta Kudüste bulunan Süleyman mabedinden daha büyük bir kilise olacağını söyler ve kilisenin yapım emrini verir. İnşasına başlanılan kilise için o dönemin şartları düşünülecek olursa çok kısa bir zaman dilimi, 5 yıl olarak belirlenir. Bu o kadar büyük bir projedir ki bu zaman zarfında yapının tamamlanabilmesi için hummalı bir çalışma başlatılır. Bu dev proje için klasik düşünmeyen sıra dışı mimarlar bulunur. Yapının inşaatında 10 bin işçi çalışır.

Kilisenin yapılacağı alan bir futbol sahası genişliğindedir. Hiç bir metal kullanılmadan sadece taş yığma olarak yapılması planlanan yapı için kusursuz bir statik tasarım olması gerekir. Bu kadar geniş ve büyük bir yapıda kullanılan malzemenin hem sağlam hem de bir o kadar dayanıklı olması gerekir. Bunun için Lodos’ta üretilen günümüzde kullanılan tuğlalardan 12 kat daha hafif suda yüzebilen tuğlalar kullanılır. Tabi bu tuğları birleştirmekte kullanılan harcında bir o kadar sağlam olması gerekir. Bunun için harcın içerisine kalsiyum silikat katılır. Kalsiyum Silikat harç içerinde oluşan çatlakları kendi kendine onarma özelliğine sahip bir madde. Böylelikle bina içinde oluşan çatlakların kendi kendini onarması sağlanmış.

Ayasofya Cami Hakkında Bilgi

Ayasofya’nın içinde toplam 107 sütun bulunuyor. Kilisenin yapım zamanı kısıtlı olduğundan yeni sütunlar yapmak yerine eski kiliseden kalan sütunlar ve dünyanın dört bir yanında bulunan önemli tapınaklardan sütunlar getirtilerek 3. Ayasofya’nın yapımında kullanılır.

Ayasofya Cami dış görüntüsü

Aceleye getirilen yapının inşasının 4. yılında 2 bin ton ağırlığındaki kubbenin ağırlığından dolayı bazı kolonlar yükü taşıyamaz ve kaidelerinden kayar. Zeminlerin bazı bölümlerinde ise seğimler oluşur. Kolonların eğiminden dolayı kare olan kubbe kasnağı eğilir ve elips şeklini alır. Gözle fark edilmeyen bu hasarda yıkılmanın eşiğinden dönen Ayasofya’da kubbe ayakta kalır.

Hiçbir teknolojik alet kullanılmadan insan gücü ile 5 yıl gibi kısa bir sürede 27 Aralık 537 yılında, dev kilise tamamlanır ve gösterişli bir törenle ibadete açılır. İmparator Justinianus kilisenin ismini ”Kutsal Bilgelik” anlamına gelen Ayasofya koyar. İçini dünyanın en büyük ibadethanesini yapma hırsı kaplamış olan Justinianus Ayasofya’ya girince ellerini açar ve ”Ey Süleyman Seni Yendim” diye bağırır. 916 yıl boyunca Bizans imparatorluğunun en önemli simgesi Ayasofya İmparatorların taç giyme törenlerine ev sahipliği yapar.

Mimar Sinan Zekası

14 Aralık 557 yılında yaşanılan bir depremde Ayasofya’nın kubbesi çöker. Yalnız kiliseyi yapan mimarlar daha önceden ölmüşlerdir. Bunun üzerine kubbenin yeniden yapımını ölen mimarlardan birinin yeğeni olan başka bir mimara verirler. Yeniden bir kubbe yapılır fakat oda ağır yüke fazla dayanamayarak yıkılır. Bunun üzerine mimar eskisinden 7 metre daha yüksek ve kasnağında 40 penceresi olan daha gösterişli bir kubbe inşa eder. Kilisenin inşası sırasında diğer yerlerde de hasarlar oluştuğu için yapının yanlarında esnemeler meydana gelir. Bu esnemeleri engellemek için payanda yapılarak desteklenir. Fakat bir türlü sorunlar tam olarak giderilemez ve Ayasofya yıkılmanın eşiğine gelir. Bunun üzerine Osmanlının en ünlü mimarı Mimar Sinan’a yapıyı restore etmesi için başvurulur.

Ayasofya Cami, İmparator Kapısının Bulunduğu Alan

Ünlü Mimar ilk bakışta sorunun neden kaynaklandığını anlar. Daire şeklinde olması gereken kubbe ağır yükler nedeni ile silindir şeklini almış ve taşıyıcı kolonlar eğilmeye başlamıştır. Bunun üzerine Mimar Sinan kilisenin kuzey ve güney akslarını 8 payanda ile destekleyip silindir şeklindeki uçları sıkıştırarak dairesel şekli almasını sağlar. Bu sayede Ayasofya günümüze kadar yüzyıllardır dimdik ayakta kalır.

Enrico Dandolo

İstanbul, zamanın Konstantinopolisi, 1204 yılında 4. haçlı seferleri sırasında Latinler tarafından işgal edilir. Ordunun başında kör ve 93 yaşında olan Enrico Dandolo vardır. Kadın çocuk demeden şehirde kim varsa katledilir. Şehir yağmalanır ve yıkılır. Tabi bu durumdan Ayasofya’da nasibini alır. İçerisinde bulunan değerli eşyaları ve kutsal emanetleri çalarlar. Avrupa’nın en zengin şehri olan Konstantinopolisi viraneye çeviren ordunun başındaki isim Enrico Dandolo işgalin ilk yılında hastalığa yakalanır. Son isteği ise Ayasofya’ya gömülmektir ve isteği yerine getirilerek Ayasofya’nın içine gömülür.

Ayasofya’nın Cami Oluşu

İstanbul, 1261 yılında şehir Bizanslılar tarafından tekrar ele geçirilir. Bizans İmparatorluğunun sonu Osmanlının topraklara ayak basması ile sona erer. 23 yaşındaki Muhteşem lider Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı ordusu, tam 53 gün süren yoğun bir kuşatma sonucunda 29 mayıs 1453 ‘te İstanbul’u ele geçirir. Bu sefer Ayasofya’nın imparator kapısından tüm heybetiyle Fatih Sultan Mehmet içeri girer. Fethin sembolü ve Kılıç hakkından dolayı Ayasofya’nın Cami olmasını emreder. İlk Cuma namazını da burada kılar.

Osmanlı devleti zamanında Ayasofya, cami olarak kullanılmış. Cumhuriyetin ilanından sonrada bir süre cami olarak kullanılmaya devam etmiş.1931 yılında Amerikalı arkeologlar Ayasofya’daki eserlerin incelenmesi için izin alırlar ve araştırma başlar. Üzerleri sıvayla kapatılmış olan mozaikler gün yüzüne çıkarılır ve bu kadar önemli eserlere sahip yapının müze olması gerektiği belirtilir. Atatürk, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve 11 bakanın imzası ile Ayasofya’nın müze olmasına karar verilir. 1 şubat 1935 Ayasofya ibadete kapatılarak müzeye çevrilir.

İlerleyen yıllarda Ayasofya’nın bir bölümüTürk ve İslam ülkeleri devlet başkanlarının ibadet edebilmesi için Hünkar Kasr-ı adı verilen bir ibadethane olarak açılır fakat 2 ay sonra tadilat çalışması nedeni ile kapatılarak tam 11 yıl kapalı kalır. 10 şubat 1991 yılında Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’in emri ile bu bölüm tekrar ibadete açılır. Ayasofya’nın diğer bölümleri müze olarak sergilenmeye devam eder. Bu önemli yapı Unesco Dünya Mirasları listesine dahil edilir.

2016 yılında Hünkar Kasr-ına imam atanır ve ilk bayram namazı kılınır. 2017 yılında Kadir Gecesi programı düzenlenerek Kuran-ı Kerim okunur. Program canlı olarak televizyonlardan yayınlanır.

Ayasofya, cami olduktan sonra kılınan ilk cuma namazı

915 yıl kilise, 1453’ten 1934’te alınan kararla müze oluncaya kadar cami olarak kullanılan, 86 yıldır da müze olarak hizmet veren Ayasofya için beklenen gün gelir ve  24 Temmuz 2020 tarihinde kılınan Cuma namazı ile birlikte Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi ismiyle Tüm Müslüman aleminin ibadetine açılır.

Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya Vakfiyesi – Bedduası

Fatih Sultan Mehmet’in vakfettiği tüm varlıkların amacı dışında kullanılması halinde ettiği bir beddua metni bulunuyor.

Her kim benim bu mâbedimi camilikten çıkarıp başka bir şeye çevirirse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun! Onlar, hiç hafiflemeyen bir azâbın içinde kalsınlar! Öyle ki, yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiç kimse bulunmasın!..

Hz. Muhammed (SAV)’in Tükürüğü Ayasofya’yı Koruyor

Peygamber Efendimiz’e (SAV) Miraç Gecesi göğe yükseltildiği zaman cennette Firdevs makamında büyük bir mabed gösteriliyor ve orada namaz kılmanın faziletleri anlatılıyor. Bu mabedin dünyadaki benzerinin Ayasofya olduğu söyleniyor.

Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) İstanbul ile ilgili söylediği hadisi şerif:

”İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” 

Bir rivayete göre Ayasofya’nın kubbesi çöker. Bizanslılar her yolu denerler ama bir türlü kubbenin ayakta kalmasını başaramazlar. Peygamber efendimize (SAV) elçi gönderirler ve kubbenin yeniden yerine oturtulabilmesi için ne yapmaları gerektiğini sorarlar. Bunun üzerine Hz. Peygamber özel taşlar, kum ve bir de kap içinde kendi tükürüğünü gönderir. Bizanslılar tükürüğü harca katarlar ve kubbeye bir daha hiçbir şey olmaz. Günümüze kadar dimdik ayakta kalır.

Ayasofya Cami İçi

Ayasofya, camii olduktan sonra görkemli yapıya pek çok İslami motif eklenir. 4 minareli bir camiye dönüştürülen yapıda her biri ayrı zamanlarda yapılmış farklı minareler bulunuyor. Kırmızı minare ilk yapılan minaredir ve Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış. Onun arkasındaki minare oğlu II. Bayezid zamanında ve diğer birbirine benzeyen iki minare ise sultan II. Selim ve III. Murat dönemlerinde yapılmış.

Sultan I. Mahmut döneminde Ayasofya Camine bir kütüphane yapılmış. Kütüphane kapısının tokmağına Allah’ın ismi olan Fettah yazı işlenmiş. Anlamı ise Allah’ın İlim kapılarını açan demek. Kanuni Sultan Süleyman Macaristan’dan iki dev boyutta kandil getirtir. Bu kandilleri mihrabın iki tarafında görmek mümkün.

Ayasofya Cami içerinde bulunan dev kandiller

Ayasofya Cami avlusuna yeni eklemeler yapılarak külliye ve medrese inşa edilmiş. Cami içerisinde dönemin ünlü hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendinin yazdığı ıhlamur ağacından yapılmış, altın yaldızla yazılmış 8 adet devasa levha bulunuyor. Allah’ın, Hz. Muhammedin, Dört halifenin ve Hz. Muhammedin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in isimlerinin bulunduğu bu görkemli levhalar Ayasofya Caminin duvarlarını tüm heybetleriyle süslüyorlar.

Altın yaldızlarla işlenmiş Allah, Muhammed yazılı levhalar

Kubbeye ise Nur Suresinin 35. ayeti ” Allah Göklerin ve Yerin Nurudur” yazısı yine altın yaldızlarla hat sanatı ile işlenmiş.

Ayasofya Cami Sırları ve Gizemleri

Ayasofya yapılmaya başlanıldığı günden beri pek çok sırrı içerisinde barındırıyor. Her ne kadar gizemli pek çok olay gün yüzüne çıkarılsa da hala çözülemeyen bir dizine esrarengiz sır var. Bunlardan ilki Ayasofya’nın giriş kapıları. 3 giriş kapısı bulunuyor. Bunlardan en büyük olanı 7 metre uzunluğundaki İmparator Kapısı. İmparator ve yakınları kiliseye bu kapıdan girerlermiş. Rivayete göre bu kapının Hz. Nuh’un gemisinin tahtalarından inşa edildiği söylenir.

İmparator Kapısı

Gizli Geçitler ve Tüneller

Osmanlı ordusu Ayasofya’ya girmeden önce rahipler kilisede saklı olan kutsal kaseyi alarak kilise sütunları arasına girerek kaybolurlar. Nasıl ve nereye gittikleri bir türlü bulunamaz. Akıllara tek bir yol gelir oda Ayasofya’nın altında bulunan gizli tüneller. Bu tüneller 70 metre derinliğinde sularla kaplıdır. Hatta kayıkla bile gezilebileceği söylenir. Ayasofya’da bulunan havalandırma boşluklarından birinden girildiğinde bahçeye çıkan tüneller takip edilerek 40 çeşme su yoluna çıktığı görülmüş. Mucizevi bir şekilde kayboldukları düşünülen rahiplerin aslında Ayasofya’nın altında yatan gizli geçitleri ve tünelleri kullanarak kaçtıkları büyük bir olasılık.

Henricus Dandolo’nun Mezarı

Henricus Dandolo’nun Mezarı

Osmanlılardan önce İstanbul’u ele geçiren 4. Haçlı ordusunun komutanı Henricus Dandolo’nun 800 yıllık şüpheli mezarı Cennet ve Cehennem Kapıları denilen mermer kapılardan girildiğinde bulunan alanda yer alıyor. Fakat mezarı ile ilgili sır perdesi hala aralanabilmiş değil. Bizans kaynaklarında Ayasofya, Bizanslılar tarafından tekrar ele geçirildiği zaman intikam için Dandolonun mezarının açılarak kemiklerinin Haliç’e atıldığı söyleniyor.

Osmanlı tarafından İstanbul’un feth edildiği gün mezar açılır fakat içi boştur. Sadece içerisinde bir miğfer bulunur. 1852 yılında Ayasofya’da restorasyon çalışmaları başlar. Mezar tekrar açılır. Fakat mezarın boş olduğuna dair bir rapor tutulmaz.

Sırlarla ve gizemlerle kaplı olan Dandalo’nun mezarı için günümüzde ise jeofizik mühendislerinin yaptıkları bazı çalışmalar bulunuyor. Jeo radar taraması yapılarak mezar üzerine jeo manyetik dalgalar veriliyor. Bu dalgalar eğer içeride bir cisim varsa çarparak geri dönüyor ve sinyaller oluşuyor. Bilgisayar sistemiyle bu sinyaller anlamlı resimlere dönüştürülüyor. Yani bir nevi röntgen filmi gibi. Sonuçlar oldukça şaşırtıcı. Henricus Dandolo’nun mezarında oturur şekilde bir ceset tespit ediliyor. Bire bir Dandalo’nun özellikleri ile de örtüşüyor. Hafif kambur olan Dandalonun çıkan resimlerde kamburu bariz belli. Bu da mezarın boş olduğu efsanesini boşa çıkarıyor.

Dilek Sütunu ( Ağlayan Sütun )

Dilek Sütunu

Dilek Sütunu ile ilgili birkaç efsane var. Bunlardan ilki İmparator Iustinianus başı ağrıdığında bu sütuna dayanmış ve baş ağrısının geçtiğini fark etmiş. Halkta bu sütunun hastalıklara şifa verdiği inancına kapılmış. O günden günümüze kadar Ayasofya’yı ziyarete gelenler bu delikten parmaklarını sokup çevirerek hastalıklarının iyileşeceklerini düşünmüşler. Dilek Sütunundaki oyuğun içi ıslak. Bu sularında Hz. Meryem’in göz yaşları olduğuna inanılıyor.

Diğer bir efsaneye göre ise Ayasofya Cami olduktan sonra kılınacak ilk cuma namazı vakti kıblenin yönünün Kabe’ye dönük olmadığı fark edilir ve namaz kılınamaz. Bu sırada Hızır Aleyhisselamın geldiği ve Dilek Sütununa dayanarak kıblenin yönünü Kabe’ye çevirmeye çalıştığı söylenir. Halktan birinin bu durumu fark etmesi üzerine Hızır Aleyhisselamın kıbleyi çeviremeden gözlerden kaybolduğu söylenir.

Viking Yazısı

Viking Yazısı

Dandolonun mezarının bir kaç metre uzağında güney galerinin orta kısmında, 1100 yıllık bir viking yazısı göze çarpıyor. Mermer korkulukların üzerinde bulunan bu esrarengiz yazı runik alfabesi ile yazılmış. Çevirisine bakıldığında “Halvdan buradaydı.” yazısı ortaya çıkıyor. Efsaneye göre Lotufen takım adalarında yaşayan bir kabilenin İstanbul’a geldiği ve Ayasofya’ya uğradıkları söylenir. Kabilenin komutanı Halvdanın bu sütuna kendi ismini kazıdığı düşünülüyor.

Deisis Mozaiği

Deisis Mozaiği

Ayasofya’nın içinde altın, gümüş, pişmiş toprak ve renkli camlardan oluşan mozaikler bulunuyor. Deisis Mozaiği haçlı saldırıları sırasında yağmaya uğramış olan mozaiklerden biri.  Sağda Vaftizci Yahya, solda Hz. Meryem, ortada ise Hz. İsa’nın silüetleri bulunuyor. Hangi tarafta olursanız olun Hz. İsa’nın gözlerinin size baktığını fark edeceksiniz. Deisis Mozaiği maalesef bütün halde değil. Şehir saldırıya uğradığında altından yapılmış mozaiğin büyük bölümü yağmalanarak götürülmüş. Geriye kalan kısım ise fetihten sonra koruma altına alıp günümüze kadar ulaşmış.

Apsis Mozaiği

Apsis Mozaiği

Apsisin yarım kubbesinde yer alan mozaik de değerli taşlarla süslenmiş taht üzerinde oturan Hz. Meryem figürü bulunuyor. Kucağında ise Hz. İsa çocuk şeklinde tasvir edilmiş. Namaz esnasında bu mozaik görüntüleri elektronik perde yöntemi ile kapatılıyor.

Serafim Melekleri

Kilisenin her bir köşesinde farklı mozaiklerle karşılaşmak mümkün. Bunların yanı sıra Ayasofya’nın kubbesinde bulunan melek tasvirleri de oldukça ilgi çekici. Ana kubbenin üzerinde 4 ayrı melek resmi var. 6 kanatları olan bu meleklere Serafim Melekleri deniliyor. Tanrının habercisi ve koruyucusu olduğuna inanılıyor.

Serafim Melekleri

1847 yılında Gaspare Fossati Ayasofya’yı restore etmesi için görevlendirilir. 6 kanatlı Serafim Meleklerini incelerken doğu tarafındaki melek figürünün yüzünün sıva ile kapatılmış olduğunu görür. Fakat meleklerin yüzlerini açmaz. İnanışa göre bu melekler kıyametin habercisidir ve 4 meleğinde yüzlerinin açıldığı gün kıyamet kopacaktır.

Osmanlı İstanbul’u ele geçirdiğinde hiçbir ibadethaneye zarar vermemiş aksine değer vererek içerisinde bulunan emanetleri koruma altına almış. Ayasofya’da bulunan mozaiklerin üzerleri de ince bir sıva ile örtülerek hem resim olan yerde ibadet edilmez mantığıyla hem de emanetlere zarar gelmemesi için oldukça özen gösterilmiş.

Ayasofya Cami’ne Nasıl Gidilir?

 Fatih’te Sultanahmet bölgesinde yer alan Ayasofya Cami konumu itibari ile oldukça kolay bulunabilecek bir bölgede yer alıyor. Bu tarihi camiye ulaşmanın en kolay yolu tramvayı kullanmak. Sultanahmet durağında inerek kısa bir yürüyüşle camiye ulaşabilirsiniz.

Diğer bir seçenekte otobüsle gitmek. İstanbul’un pek çok yerinden Eminönü istikametine giden İETT otobüsleri bulunuyor. Bunlardan birine binerek Eminönü durağında inin. Buradan da tramvaya binerek kısa bir yolculuğun ardından Ayasofya Camine ulaşabilirsiniz.

  • Otobüs: EM2-44B-99-54E-66-35-90-91O-36KE-4A-36CE-47Ç-77Ç-336E-70FE-28-28T-30D-EM1-47-47E-33Y-92G-97A-94-33-33B-32
  • Metro: M1B, M2
  • Tren: Marmaray (Ataköy-Pendik), Marmaray (Halkalı-Gebze)
  • Tramvay: T1

Ayasofya Cami İletişim ve Adres Bilgileri

Adres: Sultan Ahmet, Ayasofya Meydanı No:1, 34122 Fatih/İstanbul, Turkey

Web Adresi: ayasofyacamii.gov.tr

Sultanahmet’te Gezilecek Yerler

Sultanahmete kadar gelmişken yakınlarda gezilecek pek çok tarihi mekan bulunuyor. Size tavsiyem gezinize altta listelediğim yerleri de ekleyerek daha keyifli hale getirebilirsiniz.

  • Sultanahmet Cami
  • Ayasofya Cami
  • Yerebatan Sarnıcı
  • İstanbul Arkeoloji Müzesi
  • Topkapı Sarayı
  • III. Ahmet Çeşmesi
  • Gülhane Parkı
  • Haseki Hamamı
  • Alman Çeşmesi
  • Yılanlı Sütun
  • Aya İrini Müzesi
  • III. Ahmet Çeşmesi
  • Arasta Çarşısı
  • Türk İslam Eserleri Müzesi
  • Soğukçeşme Sokağı
  • Cağaloğlu Hamamı
  • Örme Sütun

Selimiye Cami | Nerede, Nasıl Gidilir? Selimiye Cami Tarihi ve Özellikleri

Zeugma Mozaik Müzesi | Nerede? Nasıl Gidilir? 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Zeugma Mozaik Müzesi, köklü bir tarihin izlerini taşıyan oldukça gösterişli bir müze. Tüm zamanların en etkileyici ve en görkemli mozaik müzelerinden biri. Arkeologların, sanat tarihçilerinin ve tarihe ilgi duyanların göz bebeği olan müze görülmeye değer ender yerlerdendir. İçerisinde barındırdığı eserler ve müzenin yapısal özelliği ile dünyadaki diğer müzelerle adeta boy ölçüşüyor. Bu yazımda Zeugma Mozaik Müzesi nerede, nasıl gidilir, ziyaret saatleri, giriş ücreti ve müze hakkında detaylı bilgileri sizlerle paylaştım.

Zeugma Mozaik Müzesi

Oceanos ve Tethys Mozaiği

Zeugma Mozaik Müzesi, Gaziantep’in Şehitkamil ilçesinde yer alıyor. Bölgenin önemli simgelerinden biri olan müze oldukça meşhur bir müze. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından müzedeki mozaikleri ve eserleri görmek için gelen oldukça fazla ziyaretçi bulunuyor. Müzenin içerisine girdiğinizde adeta ayrı bir dünyaya adım atıyorsunuz. Rengarenk göz kamaştırıcı mozaiklerden gözünüzü alamazken bir o kadar ihtişamlı heykeller müzeyi gösterişleriyle süslüyorlar. Dünyaca ünlü eserlerin yer aldığı müzede 2 bin 500 metrekarelik alanı kaplayan mozaiklerin yanı sıra, Roma dönemine ait birbirinden ilginç heykeller, işlemeli ve bir o kadar da gösterişli 20 sütun, 4 çeşme, mezar ve lahitleri görmek mümkün.

Zeugma Mozaik Müzesi Hakkında Bilgi

Müzede bulunan harika bir mozaik

Dünyanın 2. büyük mozaik müzesi unvanına sahip olan müze ismini bölgedeki antik kentten alıyor. Varlığını sürdürdüğü dönemde dünyanın en gözde şehirlerinden olan Zeugma Antik Kenti ve Gaziantep ‘te yapılan kazılar sonucunda elde edilen eserler bu müzede sergileniyor. 30 bin metrekarelik bir alana sahip olan müzenin 25 bin metrekarelik bölümü kapalı alan olarak kullanılıyor. Müze 3 bölüm olarak tasarlanmış. İlk bölümde Zeugma Antik Kenti’nden getirilen mozaikler sergileniyor. İkinci bölümde ise Doğu Roma Dönemi’ne ait kiliselerin taban mozaikleri bulunuyor. 3. bölüm idari kat ve konferans salonu olarak düzenlenmiş.

2011 yılında açılan müze dünyanın en iyi mozaik müzesi unvanına sahip iken 2014 yılında Hatay Mozaik Müzesi’nin açılması ile 2. sırayı almış.

Çingene Kızı Mozaiği

Çingene Kızı Mozaiği

Müzenin en dikkat çekici ve en çok bilinen eseri Çingene Kızı Mozaiğidir. Mainad Villası’nın yemek odasının taban mozaiği olan Çingene Kızı Mozaiği, mahzun bakışıyla müzenin en dikkat çekici parçası olmuş. Eşarpla bağlanmış kabarık saçları, halka küpeleri ve iri gözleri nedeni ile Çingene kızına benzetilmiş ve bu nedenle Çingene Kızı ismi verilmiş. Doğanın Monalizası benzetmesi de yapılan esere hangi yönden bakarsanız bakın göz göze geliyorsunuz.

Mozaiğe ait kayıp 12 parça kaçırılarak ABD Bowlig Green State Üniversitesi’nde sergilenmeye başlamış. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleri ile tekrar ülkemize getirilen mozaik parçaları Çingene Kızı Mozaiğine eklenmiş.

Zeugma Mozaik Müzesi Eserleri

Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenen Europa Mozaiği

Roma ve Geç antik döneme ait 2448 metrekare mozaik, 4 adet heykel, 20 sütun, 140 metrekare duvar resmi, 4 adet Roma Çeşmesi, mezar stelleri, bronz mars heykeli, lahitler ve pek çok değerli mimari parçalar sergilenmekte. Sadece Zeugma Antik Kenti kazıları sırasında çıkarılan eserler değil, civardaki antik kentlerden kurtarılan önemli eserlerde bulunuyor. Sulu mağara mozaikleri, İkiz Kuyu Mozaikleri, Sarıdere Mozaikleri, Hülümen Mozaikleri müzenin ihtişamına ihtişam katan eserlerden bir kaçı.

Özellikle müzenin yıldız eserleri arasında bulunan Mars Heykeli oldukça önemli bir yere sahip. İkonik bir görüntüye sahip olan heykel Roma mitolojisinde bereketi ve gücü sembolize ediyor. Savaşçı bir tanrı olarak tanımlanan Mars Heykeli şehri koruması ve bereket getirmesi amacı ile yapılmış.

Zeugma Mozaik Müzesi Nerede?

Zeugma Mozaik Müzesine Nasıl Gidilir? Yol Tarifi

Uçakla ulaşım sağlayacaksanız, öncelikle şehir merkezine 20 kilometre uzaklıkta yer alan Gaziantep Havalimanına gelmeniz gerekiyor. Buradan hareket eden toplu taşıma yada taksilerle merkeze oradan da yine hareket eden araçlarla 10 dakika da müzeye ulaşabilirsiniz. Türkiye’nin her yerinden Gaziantep’e düzenli otobüs seferleri mevcut.

YOL TARİFİ

Zeugma Mozaik Müzesi Ziyaret Saatleri

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Nisan – 24 Ekim24 Ekim – 1 Nisan
Açılış saati: 08: 30Açılış saati: 08: 30
Kapanış Saati: 19:00Kapanış Saati: 19:00

Zeugma Mozaik Müzesi, haftanın her günü ziyarete açık.

Zeugma Mozaik Müzesi Giriş Ücreti 2023

Giriş Ücreti: 65 TL’dir. Müzekart geçerlidir.

Zeugma Mozaik Müzesi İletişim & Adres Bilgileri

Adres: Mithatpaşa Mahallesi,Hacı Sani Konukoğlu Bulvarı Tekel Caddesi,No:2

Tel : 03423252727

E-mail:iktm27@kultur.gov.tr

Zeugma Mozaik Müzesi, Gaziantep gezinize mutlaka eklemeniz gereken önemli tarihi yerlerden biri. Mistik atmosfer içerisinde çıktığınız tarihi yolculuktan eminim çok keyif alacaksınız. İyi gezmeler.

Sümela Manastırı | Tarihi, Nasıl Gidilir? Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri 2023

Sümela Manastırı, Karadeniz Bölgesi’nin gözde şehirlerinden biri olan Trabzon’un en önemli tarihi ve dini yapıları arasında yer alıyor. Memleketimin her bir köşesi ayrı güzel ama Trabzon bir başka güzel. Yemyeşil doğasının içine gizlediği bu harika yapılar görülmeye ve gezilmeye değer ender yapılardan. Tarihe düşkünlüğü olan yılda milyonlarca insan Sümela Manastırını ziyaret edebilmek için düşüyor Karadeniz yollarına. Tabii gözünüzün alabildiği kadar yeşil ormanlarında ciğerlerinize çektiğiniz mis gibi oksijende ekstrası.

Karadeniz gezi rotanıza mutlaka eklemeniz gereken Trabzon, Pontus Rumlarının ana yerleşimlerinden biri olduğu için bölgede pek çok manastır görmek mümkün. Bunlardan en bilineni de Sümela Manastırı. Sizler için Sümela Manastırı Nerede? Nasıl Gidilir? Tarihi, Hikayesi, İçi, Ziyaret Saatleri, Giriş Ücreti, Adres & Yol tarifi ve Manastır Hakkında tüm Bilgileri yazımın içeriğinde paylaştım. İyi okumalar!

Manastıra Çıkılan Merdivenler

Sümela Manastırı Hakkında Bilgi

Trabzon’un Maçka İlçesi’ndeki Altındere Vadisinde bulunan manastır Hristiyanlık döneminin en eski dini yapılarından. Karadağ eteklerinde sarp bir kayalığa inşa edilmiş. İnşasına başlanıldığı dönemde kilise olarak yapılmış fakat daha sonraları manastıra dönüştürülmüş. 2010 yılında Meryem Ana’nın göğe yükseldiğini kabul ettikleri gün sayılan 15 Ağustos günü, ilk ayin düzenlendi. 88 yıl sonra düzenlenen ayini, Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönetti. Halk arasında ”Meryem Ana Kilisesi” olarak anılan manastırının tam adı ise Panagia Sumela (Sümela Meryemi) veya Theotokos Sumela manastırıdır. Bölgenin en önemli ibadet merkezlerinden biri olan manastır UNESCO “Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi”nde yer alıyor.

Manastırın Avlusu

Sümela Manastırı Tarihi

Sümela Manastırının yapılış tarihi tam olarak bilinmiyor. Fakat araştırmacılara göre M.Ö 375- 395 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor. Bizans İmparatoru I. Theodosius döneminde, Atinadan gelen rahipler Barnabas ve Sophranios tarafından kurulmuş. Manastırın içinde bulunan pek çok freskte Trabzon İmparatoru III. Aleksios’un’a ait resimler göze çarpıyor. Buda manastırın asıl kurucusunun III. Aleksios olduğu söylentilerini güçlendiriyor.

Doğu Karadeniz kıyıları Osmanlı hakimiyeti altına girince manastırın hakları korunmuş ve bazı imtiyazlar verilmiş. Hatta Yavuz Sultan Selim Sümela Manastırına verdiği değerin göstergesi olarak 2 büyük mum hediye etmiş. Pek çok Osmanlı Padişahı manastıra dokunulmayacağına dair ferman yayınlamışlar.

Manastır en şaşalı dönemini 18. yy yaşamış. İçi gösterişli fresklerle süslenip bazı bölümleri yenilenmiş. 19. yy ise büyük binalar eklenerek manastır genişletilerek şimdiki halini almış.1916-1918 yılları arasında Trabzon Ruslar tarafından işgal edilince Manastıra el konulmuş. 1923 yılında yaşanan nüfus mübadelesi sonucunda manastır boşaltılmak zorunda kalınmış.

1931 yılında Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan görüşmeler ve yetkilerden alınan izinle manastır içerisinde bulunan kutsal eşyalar ve ikonalar Atina’daki Benaki Müzesi’ne getirilmiş. Daha sonraları Veria’da yeni bir Sümela Manastırı inşa edilerek Benakş Müzesindeki kutsal eşyalar yeni manastıra taşınmış.

Manastır duvarlarını süsleyen freskler

Sümela Manastırı Hikayesi

Manastır hakkında pek çok efsane var. Bunlardan en ilginci manastırın kurulma amacı ile ilgili olan hikaye. Efsaneye göre dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ve birbirlerini hiç tanımayan iki keşiş rüyalarında, Aziz Luka‘nın ikonasının bir dağın içine girerek kaybolduğunu görürler. Hz. Meryem’in ” Bana burada bir ev yapın” dediğini duyarlar. Bunun üzerine keşişler yola düşerek rüyada gördükleri yeri bulmaya çalışırlar. Trabzon’a geldiklerinde tesadüfen karşılaşırlar ve birbirlerine gördükleri rüyadan bahsederler. İkonayı bulmak için Maçka’da bulunan Karadağ’a gelirler. Gece olunca uyuyan kesişler sabah uyandıklarında kendilerini bir mağaranın önünde bulurlar. Mağaraya girdiklerinde Aziz Luka’nın ikonuyla karşılaşırlar. Mağarayı kiliseye çevirirler ve hayatlarının sonuna kadar burada yaşarlar. Keşişlerin ölümümden sonra kilise, manastıra çevrilmiş.

Meryem Ana ve Hz. İsa freskleri

Sümela Manastırının İçi

Manastıra çıkabilmek için dolmuş ve minibüsler kullanılabiliyor. Dolmuşlar sizi merdivenlerin bulunduğu alana kadar getiriyor. Burada Aya Varvara Kilisesi var. Kiliseyi gezdikten sonra 350-400 metrelik dik merdivenleri çıkmak gerekiyor. Biraz zorlu bir tırmanıştan sonra manastırın olduğu alana ulaşıyorsunuz. Yalnız yaşlıların ve önemli rahatsızlıkları olanların bu dik merdivenlerden çıkarken kesinlikle dikkat etmeleri gerekir.

Manastırın içinde freskler önemli bir yere sahip. Bazıları sökülmüş olmasına rağmen geriye kalan pek çok göz alıcı fresk bulunuyor. Hz. Meryem’in, bebek İsa’yı kollarında tutuğu Aziz Luka’nın ikonası resmedilmiş. Manastırın güney duvarının yukarısında Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın doğumu ve alt kısımda incilden resimler bulunuyor. Hz. Meryem‘in, bebek İsa’yı kollarında tutuğu Aziz Luka’nın ikonası resmedilmiş. Manastırın güney duvarının yukarısında Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın doğumu ve alt kısımda incilden resimler bulunuyor.

18. yy yapıldığı düşünülen freskler

Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaradılışı, yasak elma yiyerek cennet kovulmalarını anlatan sahneler resmedilmiş. Hz. Meryemin ölümü, havariler,  Mikail ve Cebrail freskleri de manastırın duvarlarını süsleyen fresklerden bazıları.

Manastır farklı bölümlere ayrılmış 72 odadan oluşuyor. Ana kaya kilisesi, şapel, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane, misafirhane ve ayazma olarak ayrılmış. Ana kaya kilisesi ve şapelin iç ve dış duvarları fresklerle kaplı. Bu freskler 18. yy yapılmaya başlanılmış ve 3 ayrı dönemin izlerini taşıyor.

2015 yılında yapılan restorasyon çalışmaları sırasında manastırın içinde daha önce keşfedilmemiş bazı gizli bölmeler bulunmuş. Duvarlarında  “Cennet ve Cehennem” fresklerinin yanı sıra Ölüm ve hayatı anlatan resimler yer alıyor.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 4 yıl süren restorasyon çalışmaları sonucunda 1 Haziran 2020’de manastır yeniden ziyarete açıldı.

Manastırın içinde yer alan diğer freskler

Sümela Manastırı Nerede?

Sümela Manastırına Nasıl Gidilir? Yol Tarifi

Trabzon’un Maçka İlçesinde yer alan manastıra ulaşmak için birçok seçenek mevcut. Manastır Maçka’ya 18 km mesafede bulunuyor. Trabzondan hareket eden Maçka minübüslerine binerek bölgeye ulaşabilirsiniz. Manastıra çıkan yol oldukça virajlı ve dik olmasından dolayı minibüsle daha mantıklı olacaktır.

Özel aracınızla gitmek isterseniz de Trabzon’dan Maçka tabelalarını takip edin. 28 km sonra Maçka’ya ulaşacaksınız. Buradan da yine Sümela Manastırı tabelalarını takip ederek yaklaşık 16 km sonra manastırdasınız.

Hava yolu ile gelecekseniz, Trabzon Havalimanına geldikten sonra Maçka’ya hareket eden dolmuşlara binmelisiniz. Maçka merkezden indikten sonra manastıra giden minibüslere binerek ulaşım sağlayabilirsiniz.

Sümela Manastırı Giriş Ücreti 2023 (Güncel Fiyat)

Sümela Manastırı giriş ücret 115 TL. Manastırda Müze Kart geçerli.

Sümela Manastırı Ziyaret Saatleri

Her gün açık olan manastır 08:00 – 18:00 saatleri arası ziyarete açık. Gişe 18:30 da kapanıyor.

Sümela Manastırı İletişim Bilgileri & Adres

Adres: Altındere Mahallesi, Altındere Vadisi, 61750
E-mail:trabzonmuzesi@kultur.gov.tr
Tel 1: 04625311064

Hattuşa Antik Kenti | Tarihi, Nerede? Nasıl Gidilir? 2023

Hattuşa, 450 yıl büyük bir imparatorluğa başkentlik yapmış antik şehir. Bazı yerler vardır ki doğal güzellikleri ile dikkat çeker. Hattuşa Antik Kenti de tarihi geçmişi ve kalıntıları ile Çorum’a akın akın ziyaretçi gelmesinin en büyük sebeplerinin başında geliyor. Sırf Hattuşa’yı duyup merak ederek gelenler o kadar fazla ki bunlardan biride biz olduk.

Hala o döneme ait kalıntıların çıkarıldıkları alanda duruyor olmaları ve tarihi buram buram hissedebilmemiz iyi ki gelmişiz dedirtti. Hem gezilecek alanı bulmak da oldukça kolay. Bunun için harita ve yol tarifi gibi gezinize yardımcı olabilecek gerekli her şeyi düşünmüşler. Şimdi de gelelim adım adım gezdiğimiz bu tarihi bölge hakkında tüm bildiklerimi sizlerle paylaşmaya.

Dünya’nın en eski tapınaklarından olan Göbeklitepe Tapınağı hakkındaki yazımında ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Detaylı bilgi için linki tıklayın.

Hattuşa Antik Kenti | Çorum

Yüzyıllar boyunca Hitit Uygarlığının başkenti olan Hattuşa, Çorum’a bağlı Boğazkale ilçesinin 4 km doğusunda yer alıyor. Büyük Kale ( Kral Kalesi), Yazılıkaya, Aşağı Kent, Yukarı Kent gibi oldukça geniş bir alana yayılan Hattuşa,1986 yılında ”UNESCO Dünya Mirasları” listesine dahil edilmiş. 2001 yılında da ” Dünya İnsanlık Belleği” listesine alınmış.

Hattuşa Antik Kenti Tarihi

Hititler M.Ö 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederler ve kendilerine yeni yerleşim yeri kurarlar. Hattuşa’da Hitit Uygarlığının başkentidir. Kaniş /Kültepe Kralı Anitta, Hattuşa’da ganimetlerin olduğu düşüncesi ile şehri feth eder. Ancak işler düşündüğü gibi gitmez. Yerle bir ettiği şehrin altında hiçbir ganimet bulamaz. Bunun üzerine de tarımı tamamen bitirebilmek için her yere zarar verici bir ot tohumu ektirir.

Hırsını alamayan Anitta birde lanet yağdırdığı bir metin hazırlattırır. “Her Kim bundan sonra Hattuşa’da taş üstüne taş koyar ise, göklerin Fırtına Tanrısı’nın laneti onun üzerine olsun” der. Bu kadar kin dolu söylemlerin ardından kim derki bu lanetler okuduğu kişinin kendi torunu olacağı. Anitta’nın torunu Hattişili, Hitit devletini kurar ve Hatuşayı’da bu devletin başkenti yapar. Uzun yıllar başkent olarak kalmış olan Hattuşa, hala bilinemeyen nedenlerden dolayı terk edilir.

Bu medeniyet ile ilgili Tevrat, İncil, Babil, Mısır ve Asurluların yazıtlarında farklı isimlerle bahsedilmiş fakat hiç kimse kesin delillerle bunu ortaya çıkaramamış. Ta ki Fransız gezgin Charles Texier bu bölgeyi keşfedene kadar. Anadolu gezisine çıkan Charles Texier , Hattuşa şehrine ait kalıntılara rastlar. Durumun yetkililere bildirilmesi üzerine çevrede yapılan kazı çalışmaları ve incelemeleri sonucunda bölgenin Hattuşa Medeniyetine ait bir bölge olduğu anlaşılır.

Hattuşa Antik Kentinde Çıkarılan Kalıntılar

İlk Yazılı Barış Antlaşması’na ait kil tabletler

1893 yılında başlayan kazılar sırasında çok önemli kalıntılara rastlanır. Hitit İmparatorluğu ile Mısır İmparatorluğu arasında yapılan kardeşlik ve dostluk anlaşması olan Kadeş Barış Antlaşmasına ait tabletler bulunur. Bu antlaşma Kadeş Savaşı’ndan 15 yıl sonra imzalanmıştır. Bulunan bu tabletler, Dünya tarihinin metni ele geçmiş ilk yazılı antlaşmasıdır.Kil tabletler şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yazılı metnin kopyası Newyork’da Birleşmiş Milletler Genel Kurul Binası önünde barışın sembolü olarak sergileniyor.

Önemli bir medeniyetin izlerini taşıyan Hattuşa Antik Kentinin bulunduğu alan pek çok bölüme ayrılıyor. Şimdide bu bölümleri hep beraber gezelim.

Hattuşa Şehri

Çorum’un Boğazkale ilçesine girişte karşımıza ilk çıkan Hattuşa’ya ait hediyelik eşya satan dükkan oluyor. Dükkandaki arkadaş bu bölge ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra yol tarifi konusunda yardımcı oluyor. Hattuşa şehrine ait alana girişteki bulunan gişeden bilet almanız gerekiyor. Biz biraz erken saatlerde gittiğimiz için bilet gişesinin açılmasını beklemek zorunda kaldık. Siz saat 10:00 civarında giderseniz muhtemelen gişe açılmış olacaktır.

Hatta bu alanda kolayca gezebilmeniz için harita veriliyor. Haritada gezeceğiniz yerlerin güzergahı numaralarla belirtilmiş. Haritayı takip ederek istediğiniz bölgeye aracınızla gidebiliyorsunuz.

Hattuşa Yukarı Şehir

Eğimli bir arazi üzerine kurulu olan şehir, 1 km’lik alana yayılmış. Özellikle bu bölgede tapınaklar ve kutsal alanlar bulunuyor. Surlarla çevrili olan yukarı şehrin en yüksek noktasında Sfenksli Kapı ,Yerkapı, doğu ve batı girişinde de karşılıklı olarak Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer alıyor.

Hattuşa Gizemli Yeşil Taş

Tapınakların bulunduğu alandaki Yeşil Taş

Tapınak alanının bulunduğu bölgenin tam ortasındaki yeşil taş en çok dikkat çekenler arasında yer alıyor. Çevredeki diğer taşlardan oldukça farklı duruyor. Büyük ve yeşil renge sahip olan taşın yüzey kısmı oldukça parlak ve pürüzsüz. Halk arasında dilek taşı olarak da anılan taşın üzerine elini koyarak dilekte bulunanların dileklerinin kabul edileceğine inanılıyor. Aslında hikayesi bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı. Gerçekten de gizemli bir havası olan taşın aslında diğer taşlardan pek de farklı olmadığını öğreniyoruz. Çünkü bu taşlardan çevrede oldukça fazla bulunuyormuş. Tek farkı yeşil ve büyük olması. Ziyarete gelenler sürekli değdikleri için yüzey kısmı kayganlaşmış. Bu arada yeşil taşı görüp de üzerine oturup resim çektirmeyende yoktur. Sizde bir hatıra fotoğrafı istiyorsanız taşın üzeri en uygun yer😀

Hattuşa Büyükkale

Büyükkale’de bulunan tapınak alanları

Hattuşa Antik Kentinin olduğu alan Aşağı Şehir ve Yukarı Şehir olarak ayrılmış. Yukarı şehirde dört tane büyük tapınak bulunuyor. Bunlardan en önemlisi Büyük Tapınak. Kral’ın ikametgahının burada olması ve şehri bu bölümde yönetmiş olması Büyükkale’nin bu denli önemli olma sebeplerinden biridir. Ayrıca diğer tapınaklardan daha eski ve görkemli bir yapıya sahiptir.

Hattuşa Aslanlı Kapı

Aslanlı Kapı

Aslanlı Kapı güney surunun iki kapısından biridir. Bütün ihtişamlarıyla kükrer şekilde duran aslanlar o dönemlerde gücün ve korumanın sembolü olarak yapılmış. Hitit Medeniyetinde oldukça önemli bir yere sahip olan aslan figürleri kral saraylarının kapılarında ve tapınak girişlerinde kullanılmış. Şu anda ziyaret ettiğinizde görmüş olduğunuz aslanlar Hitit döneminde yapılmış eserler değiller. Tarihi eserlerin zarar görmemesi açısından birebir aynıları yapılmış gerçekleri ile yer değiştirilmiş. Orjinalleri ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.

Hattuşa Kral Kapısı

Hattuşa Antik Kenti Kral Kapısı

Aslanlı Kapı’nın eşidir. Dizayn şekli ve büyüklüğü ile Aslanlı Kapıyla birebir aynıdır. Bir savaşçı figürü yapılmış kabartmanın elinde bir balta bulunuyor. Üzerinde kısa etek, uzun saçları ile oldukça dikkat çekici duran Kral Kapısı kabartmalarının başında bulunan miğferindeki boynuzlar tanrıyı simgelediğinden bu kabartmanın bir tanrıya ait olduğu düşünülüyor.

Hattuşa Sfenksli Kapı

Hattuşa Antik Kenti Sfenksli Kapı

Sfenksli Kapı, şehrin en yüksek yerinde ve tam ortasında bulunuyor. Şehrin giriş kapılarında toplam 4 adet sfenks bulunuyor. Şekil itibari ile bir hayli ilginç olan eserlerin baş kısımları insan, gövde kısımları aslan, kanatları da kartala benzetilerek tasvir edilmiş. Bu 4 Sfenksten sadece 2 tanesi günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş. Başta İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen eserler 2011 yılında Hattuşa Antik Kentine getirilmiş.

Hattuşa Tüneli

Hattuşa Antik Kentinde Yığma taşlardan yapılmış tünel

Yerkapı ve Sfenksli kapının tam orta kısmında yer alan bölgede 71 metre uzunluğunda bir yer altı tüneli bulunuyor. Çeşitli törenlerin geçiş alanı olarak kullanılan tünelin yapım zamanı 3500 yıl öncesine dayanıyor. Aynı zamanda Hattuşa’nın giriş kapılarından biridir. Şehre yapılan saldırılar sırasında dışarı ile teması sağlamak için yığma taşlarla örülmüş.

Hattuşa Aşağı Şehir

Aşağı Şehir bölümünde büyük bir tapınak bulunuyor. Şehrin önemli su depoları da burada yer alıyor. İlk kanalizasyon sistemi ve yiyeceklerin depolandığı silolar bu alana yerleştirilmiş.

Hattuşa Antik Kentinde Yiyeceklerin saklandığı küpler

Hititler Anadolu’da yaşanan kuraklık nedeni ile çok fazla gıda sıkıntısı çekmişler. Mısır İmparatorluğundan buğday yardımı istemişler ve gelen gemiler dolusu buğdayı yer altında açtıkları depo odalarına küplerle yerleştirmişler. Bu sayede uzun yıllar yiyeceklerine bir zarar gelmeden saklayabilmişler. Arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkarılan yiyecek küplerinin içlerinde hala o dönemlerden kalma kömürleşmiş tahıllar ( buğday, arpa, yulaf) ve yaban ot tohumları bulunmuş.

”Yazılıkaya” İlk Açık Hava Tapınağı

Hattuşa Antik Kenti Açık Hava Müzesi

Aşağı Şehir’e 1,5 km mesafede bulunan Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı, Hattuşa Antik Kenti’nin en etkileyici yeri diyebilirim. Etraftaki kayalarda birbirinden ilginç kabartmalar bulunuyor. Buradaki kayalıklar oyularak tanrılar resmedilmiş. Duvarlarda 90 dan fazla tanrının ve hayvanın kabartmaları bulunuyor.

Tanrı ve hayvan kabartmaları bulunan duvarlar

Açık Hava Tapınağı 2 bölümden oluşuyor. İlk bölüm bayram kutlamalarının ve törenlerinin yapıldığı alandır. Diğer bölüm ise daha çok öldükten sonra yapılan törenler için kullanılmış.

Bayram törenlerinin düzenlendiği alanda bulunan resimlerde baş tanrı Teşup ve ailesi görülüyor. Teşup’un iki tanrının üzerine basmış olarak yapılmış resmi ile onun en büyük tanrı olduğu simgelenmeye çalışılmış. Ölümden sonra kullanılan diğer bölümde ise 12 yeraltı tanrısı ve Kral IV. Tuthaliya’nın büyük boyutlardaki kabartmaları bulunuyor.

Hattuşa Antik Kenti tapınak duvarlarındaki tanrı kabartmaları

Kayalarda bulunan 3 tane oyuk alan dikkatimizi çekiyor. Araştırmacılara göre, Hititlerin ölülerini yakarak küllerini bu oyuklarda bulunan kaplar içerisinde sakladıkları düşünülüyor.

Boğazköy Müzesi

Hattuşa bölgesinde yapılan kazılarda çıkarılan tüm eserler Boğazköy Müzesi’nde sergileniyor. Yazılı tabletler, kap kacaklar, mühür baskıları ve daha pek çok önemli eser bulunuyor. Aynı zamanda 1907 yılında restorasyon nedeni ile Almanya’ya götürülerek Berlin Pergamom Müzesinde uzun süre sergilenen Sfenkslerden bir tanesi uzun uğraşlar sonucunda iade alınmış ve şimdilerde ait olduğu yer olan Boğazköy Müzesinde sergileniyor.

Boğazköy Müzesi Giriş Saatleri

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Nisan – 1 Ekim1 Ekim – 1 Nisan
Açılış Saati: 10:00Açılış Saati: 08:00
Kapanış Saati: 19:00Kapanış Saati: 17:00

Boğazköy Müzesi her gün ziyarete açık.

Boğazköy Müzesi 2023 Giriş Ücreti

Müzenin güncel giriş ücreti kişi başı 30 TL‘dir.

İletişim: 03644522006

Hattuşa Nerede?

Hattuşa’ya Nasıl Gidilir?

Hattuşa Antik KentiÇorum’a bağlı Boğazkale ilçesinde yer alıyor. Çorum il merkezine 82 km ve Boğazkale ilçesine de yaklaşık olarak 2 km mesafede bulunuyor. Özel aracınızla Çorum’dan D795 yolunu kullanarak Boğazköy’e ulaşırsınız. Oradan da Hisar mahallesi konumunu takip ederek Hattuşa Antik Kentine ulaşmış olursunuz.

Çorum kent merkezinden Boğazkale’ye giden servisleri kullanarak az önce bahsettiğim güzergahı takip ederek ulaşabilirsiniz.

Alanın oldukça geniş olmasından dolayı size tavsiyem özel aracınızla gelmeniz. Çünkü alanı gezmeniz hem daha kolay olacak hem de bu sayede kısa zamanda daha fazla yer gezme imkanı bulacaksınız. Lebbebisi ile ünlü Çorum bu tarihi alanı ile de Dünya’nın her yerinden bölgeyi gezmeye gelen ziyaretçilerle doluyor. Sizde eğer tarihe merakınız ve ilginiz varsa Hattuşa Antik kenti tam size göre bir yer. Çorum gezinizde bu özel bölgeye mutlaka yer vermenizi tavsiye ederim.

Balıklıgöl | Nerede? Nasıl Gidilir? Hikayesi

Balıklıgöl, Urfa’yı Urfa yapan en önemli mekanlardan bir tanesidir. Tarihi güzellikleri ile ün salmış Şanlıurfa‘nın yurt içi ve yurtdışı ziyaretçi çekmesindeki en önemli unsur olan Balıklıgöl, İslam dini için oldukça önemli bir yere sahip. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yer olması bakımından, manası ve anlamı açısından bizim için oldukça değerli sayılan bu özel mekanı gelin hep beraber gezelim.

Halil-ür Rahman gölü olarak da bilinen Balıklıgöl, Şanlıurfa’nın şehir merkezinde, tarihi surların hemen önünde bulunuyor. İki farklı havuzun birleşmesiyle oluşuyor. Aynzeliha Gölü ve Halil-ür Rahman Gölü isimleri verilen bu iki göl kanallarla birbirine bağlanmış durumda. Havuz şekli verilen göllerin suları şehrin çevresinden geçen akarsulardan besleniyor.

Şanlıurfa için oldukça önemli olan bir diğer tarihi yer Göbeklitepe‘yi gezi rotanıza eklemenizi tavsiye ederim.

Balıklıgöl | Nerede? Nasıl Gidilir? Hikayesi

Balıklı göl’de bulunan binlerce balık

Halil-ür Rahman Gölü’nün uzunluğu 150 metre, genişliği ise 30 metredirAynzeliha Gölü ise Halil-ür Dahman Gölünden daha küçüktür. Uzunluğu 50 metre, genişliği ise 30 metre civarındadır.

Binlerce balığı içerisinde barındıran Balıklıgöl ismini de bu balıklardan almış. Türlerinin ne olduğu tam olarak bilinmeyen balıklar buraya duyulan saygıdan dolayı yenilmiyor. Hatta birçok kişi balıkları yiyenlerin lanetleneceği inancına sahipler.

Balıklıgöl Tarihi

Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yer.

Tarihin yaşanmış en etkileyici olaylarından biri hiç şüphesiz Hz. İbrahim’in, dönemin zalim kralı Nemrut tarafından ateşe atılmasıdır. Üç büyük dinin kutsal kitaplarında adı geçen Hz. İbrahim’in başından geçen olaylar sonucunda Balıklıgöl oluşmuştur. Gelelim asıl konumuzun detaylarına.

Rivayetlere göre, bir gün kahin Nemrut’a gelerek o yıl bir erkek çocuğunun dünyaya geleceğini ve putperestliği yok ederek , kendisini öldüreceğini söyler. Bunun üzerine Nemrut korkuya kapılarak o sene dünyaya gelen bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Civarda ne kadar yeni doğan bebek varsa öldürülür.

Fakat Nemrut’un askerlerinden biri hamile olan karısını mağaraya gizleyerek orada doğum yapmasını sağlar. O doğan çocuk insanları hak dine çağıran ve doğru yola davet eden Hz. İbrahim peygamberdir. Nemrut’un şerrinden korktukları için Hz. İbrahim’i çok gizli bir şekilde büyütürler.

Şanlıurfa-Balıklıgöl

Putperestliğin yaygın olduğu dönemde Hz. İbrahim tek tanrıya inanır. Halka bu inanışı her ne kadar anlatmaya çalışsa da Nemrut’un zulmünden korkarlar ve yanaşmazlar. Olayın ilginç tarafı şu ki Hz. İbrahim’e ve inancına inanan tek kişi Nemrut’un kızı Zeliha’dır.

Halk o kadar cahildir ki, bir gün putlara yemeleri için önlerine yemek koyarlar ve eğlenmeye giderler. Bunun üzerine Hz. İbrahim putların olduğu yere girer. Eline aldığı baltayla bütün putları kırarak yerle bir eder. Sadece büyük puta dokunmaz. Baltayı onun boynuna asar ve oradan uzaklaşır. Eğlenceden dönenler putların parçalanmış hallerini görünce hemen Nemrut’a durumu iletirler. Çok sinirlenen Nemrut bunu yapabilecek tek kişinin Hz. İbrahim olduğunu bilir ve hemen çağırttırır. Putları sen mi kırdın? diye sorar. Bunun üzerine İbrahim Peygamber;

”Balta büyük putun üzerinde o kırmış olabilir. İsterseniz sorun” der. Nemrut sinirlenir. ”O bir put nasıl konuşsun? hem bir taş parçası bunu nasıl yapar?” der. Hz. İbrahim’in tam da aradığı cümleler bunlardır. Bu sözlerin üzerine, konuşamayan ve kendisini bile koruyamayan bir puta tapıyorsunuz. Size bunların hiç birinin faydası yok” demesinin üzerine Nemrut çok sinirlenir ve Hz. İbrahim’in ateşe atılmasını emreder.

Balıklıgöl Hikayesi

Ateşin Yakmadığı İbrahim Peygamber

Ateş, Hz. İbrahim’i yakmayarak bu göle dönüşmüştür.

Nemrut, Balıklıgöl’ün bulunduğu alana, her yerden görülebilecek büyüklükte bir ateş yaktırır. Urfa Kalesi‘nin üzerine mancılık sistemi kurdurarak Hz. İbrahim’i bu ateşin içerisine fırlatır. Bu sırada Hz. İbrahim rabbine sığınır ve dua eder. Allah tarafından ateşe: Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol emri verilir. Fırlatıldığı alan bir anda sularla kaplanır ve odunlar balığa dönüşür. Hz. İbrahim hiç bir yara bere almadan sapasağlam oradan çıkar. Allah tarafından duaları kabul edilen İbrahim Peygamberin ateşe atıldığını gören Nemrut’un kızı Zeliha’da kendini ateşe atar. İbrahim Peygambere inanan tek kişi olan Zeliha’nın da düştüğü yer sularla kaplanır.

Hz. İbrahim’in düştüğü yerdeki oluşan göle, Halil-ür Rahman Gölü, Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yerdeki gölede Aynzeliha Gölü isimleri verilir.

Balıklıgöl Nerede?

Balıklıgöl’e Nasıl Gidilir?

Karayolu ile: Özel aracınızla yada şehirler arası otobüs firmaları ile Şanlıurfa merkeze geldikten sonra yürüme mesafesinde olan Balıklıgöl’e ulaşabilirsiniz. Balıklıgöl şehir merkezine çok yakın bir konumda olduğundan meydandan yürüyerek yada toplu taşıma araçlarını kullanarak en kısa zamanda ulaşmak mümkün.

İstanbul’ a 1290 km, Ankara’ ya 843 km, İzmir’e 1253 km, Bursa’ya ise 1166 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Havayolu İle: Eğer Havayolunu tercih edecekseniz, Şanlıurfa GAP Havalimanına inip oradan şehir içerisinde bulunan ulaşım araçlarını kullanarak Balıklıgöle ulaşabilirsiniz.

Balıklıgöl Civarında Gezilecek Diğer Yerler

Balıklıgölün olduğu yere geldiğinizde alanın yan tarafında Hz. İbrahim’in doğduğu mağara bulunuyor. Çok yakın bir mesafede bulunan mağarayı ziyaret edebileceğiniz gibi Hz. ibrahim’in mancılık kurularak ateşe fırlatıldığı yer olan Kale Balıklıgölün tam karşısında yer alıyor. Bu alanda Balıklıgöl’ü, Aynzeliha Gölü’nü, Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı ve Kaleyi kolaylıkla gezme imkanınız bulunuyor.

Rızvaniye Camii ile Medresesi ve Halil Ül Rahman Camii ile Medresesi, bu civarda bulunan diğer maneviyatı yüksek ve kesinlikle gezip ziyaret etmenizi önerebileceğim diğer yerler arasında geliyor.

Göbeklitepe | Dünya’nın İlk Tapınağı

Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın yaklaşık 22 km uzaklığında bulunan Örencik Köyü sınırları içerisinde yer alan ve  tarihi 12000 yıl öncesine dayanan yerleşik bir ibadet yeridir. Medeniyetin kökeninin bilinmeyen izlerinin olduğu Göbekli tepe, içerisinde Dünya’nın en eski tapınaklarını barındırıyor. 1983 yılında bir çiftçi tarlasını sürerken oymalı bir taş buluyor ve bulduğu taşı Urfa Müzesi’ne götürüyor. 1963 yılında bu bölgede bir şeylerin olabileceği şüphesi üzerine bazı kazı çalışmaları yapılmış. Toprak kazılarak bazı antik parçalar gün yüzüne çıkarılmış fakat daha detaylı bir incelemeye gidilememiş.

1994 yılında Alman Arkeolog Klaus Schmidt, Nevali Çori bölgesinde yaptığı kazılarda çıkan buluntularla bu bölgede bulunan buluntuların birbirine benzer olduğunu öne sürer. Bunun üzerine 1995 yılında kapsamlı kazılara başlanır.

Şanlıurfa’nın ziyaretçi akınına uğrayan bir diğer tarihi yeri Balıklıgöl hakkındaki makaleme göz atmanızı tavsiye ederim.

Göbeklitepe / Dünya’nın İlk Tapınağı

Göbeklitepe Tapınağı

Göbeklitepe Tarihi

Neolitik döneme ait Göbekli tepe, yer yüzündeki ilk tapınak olmasından dolayı önemli bir yere sahip. Çoğu kesinleşmiş bilgileri alt üst eden bir kazı çalışması yapılıyor. Bu kazı çalışmasına kadar insanlar önce yerleşik hayata geçerler ( tarım ve hayvancılık ile uğraşmaya başlandığı dönem) daha sonra ibadet alanlarını belirlerlerdi. Ama Göbekli tepe bu bilgilerin tam tersini söylüyordu. Neolitik Çağ döneminde yaşayan insanlar 10 bin yıl önce yerleşik hayat geçmişlerdi. Göbeklitepe’nin tarihi de 12 bin yıl öncesine dayanıyordu.  Yani tapınak yerleşik hayattan yaklaşık 2000 sene önce oluşmuştu. Bilinenin aksine önce yerleşik hayata değil, başta ibadet alanları yapılmış daha sonra yerleşik hayata geçilmiş.

Göbeklitepe Figürleri

Göbeklitepe Kazıları

Klaus Schmidt’in yürüttüğü kazı çalışmalarında oldukça ilginç bölümlere rastlanır. Göbekli Tepe’nin kireç taşından ve zemini hiçbir sıvıyı geçirmeyecek şekilde yapılmış bir yapı olduğu görülür. Klaus Schmidt’e göre kan akıtma ayinlerinin düzenlenmiş olma ihtimali oldukça yüksek. İçerisinde pek çok su kanalına da rastlanılmış. Kazılar sonucunda çıkarılan insan kemiklerinin bazılarında kafatası olmadığı, çıkarılan kafataslarında ise pek çok çizik ve işlem uygulandığı görülmüş.

Göbekli tepe’nin çevresinde bulunan çok sayıda akbaba kemikleri de Klaus Schmidt’e göre şu anlama geliyor. Ölüler bazı kültürlere göre gömülemezdi. Bu yüzdende yapının yüksek yerlerine yırtıcı hayvanların yenmesi için bırakılıyordu. Bu kadar akbaba kemiğinin bulunma sebebi de buydu. T şeklindeki sütunlar üzerinde kanatlarını açmış bir akbaba ve kanatlarının arasında bir insan başının resmedilmesi de bu düşüncelerin doğruluklarını onaylar nitelikte.

Göbeklitepe kazılarında çıkarılan sütunlardaki akbaba figürleri

Göbeklitepe Sırları

Göbeklitepe Bir Tapınak mı? Yoksa…

Genel kanı Göbeklitepe’nin dini bir yapı olduğu şeklindedir.  Kazılarda çıkarılan çok sayıda sembollerin gökyüzünü işaret eden parçalar olması da o dönemki toplumun tanrılarının gökyüzü ile bir bağlantısı olduğunu gösteriyor. Bu yüzdende bu yapıyı yapan toplumun Göktanrıcılık inancına sahip oldukları düşünülüyor. Fakat bazı görüşlere göre de buradan çıkan buluntular buranın bir toplantı alanı olma olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Tarihin Sıfır Noktası Göbeklitepe

Araştırmacılar, 12.000 yıllık bu tapınakların nasıl günümüze kadar gelebildiği konusunda, insanlar tarafından isteyerek üzerlerinin toprakla örtülerek gömülmüş olduğu konusunda hem fikirler. Çok ilginçtir ki  Göbekli Tepe’nin  yazının, çömleğin, tekerleğin bile olmadığı bir çağda hiçbir alet kullanılmadan sadece keskin taşlarla yapılmış olması. Bir tepe şeklini almış olan yapının üzerindeki tabaka doğal yollarla değil, insan eliyle düzeltilmiş bir görüntüye sahip. Mısır piramitlerin den  7500 yıl daha eski. Ayrıca yerleşik hayata geçişi temsil eden buğdayın atasına da Göbeklitepe de rastlanmış.

T şeklindeki sütunlar

Tapınak Nasıl İnşa Edildi?

Alanda 20 adet tapınak bulunuyor. Bunlardan sadece 6 tanesi kazılar sonucunda gün yüzüne çıkarılabilmiş. Tapınak yapılarının hepsi yuvarlak planlı ve tamamında dikili taşlar mevcut. Gün yüzüne çıkarılmamış 16 tapınağın daha olduğu düşünülüyor. Etrafta bulunan yatay taşlar yontularak bu alana getirilmiş. T şekli verilen dikili taşlardan bölgede 200 tane bulunuyor. Bu T sütunlar o dönemki toplumun kutsallarını temsil ediyor. Çok ilginç bir şekilde dizilen taşlarla yuvarlak bir halka oluşturulmuş. Taşların en büyüğü 24 ton ağırlığında, boyları ise 6 m buluyor.

Göbeklitepe’nin Gizemli Mimarisi

Göbeklitepe C şeklindeki odalar

Göbekli tepe’nin sıra dışı bir mimarisi var. Yuvarlak yapıda odalardan oluşuyor. Özellikle C yapısının girişi diğer odalardan farklı olarak görkemli bir girişe sahip. Neolitik yapılarda kapı yapılmayarak çatılardan giriş sağlanıyordu. Fakat C odasında girebilmek için uzun bir kapı yapılırken içinde kapısı olmayan bir iç oda bulunuyor. Neden girilemeyen bir oda yaptıkları da merak konusu. Onlar için çok önemli bir bölüm olduğu kesin.

Göbeklitepe’den Çıkarılan Kalıntılar

Tapınak sütunlarındaki hayvan kabartmaları

Göbeklitepe Tapınağındaki taşların üzerindeki kabartmalar hala günümüze kadar gelebilmiş. Arkeologlara göre T biçiminde yapılmış dikili taşlar insan figürüne benzetilmişler. Gövde bölümünde el, kol ve parmak şekilleri bulunuyor. Ama hiçbir taşa baş bölümü yapılmamış. Bu taşların üzerinde de özellikle aslan kabartmaları dikkat çekiyor.

O dönemdeki insanların dini inanış biçimlerini bağdaştırdıkları, tilki, akrep, yılan, yaban domuzu, leopar, ceylan gibi hayvanların figürleriyle yansıtmaya çalıştıkları görülüyor.  Her biri ustalık isteyen çizimlerdi. Saldırmaya hazır hayvan şeklinde tasvir etmişlerdi. Kazılarda 100 bin den fazla hayvan kemiğine de rastlanır. Tuhaf sembolleri ve ürkütücü tasvirleriyle farklı bir inanışın olduğunu da gösteriyor.

Sütunlardaki vahşi hayvan kabartmaları

Bulunan Variller Neyin Göstergesi?

Kazı çalışmaları sırasında sürekli ilginç bulgulara rastlanılırken, bunlardan bir tanesi de 6 adet varilinin bulunmasıydı. En büyüğü 160 litrelik kapasiteye sahip olan variller kireç taşı oyularak yapılmış. Buda o dönemdeki toplumun içki içtiklerinin bir göstergesiydi.

Göbeklitepe UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde.

Göbekli tepe hakkında cevabı hala bulunamayan pek çok sorular var. Gizemin çözülebilmesi için uzun yıllar çalışmaların süreceği düşünülüyor. Göbekli Tepe 2018 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girdi. 2019 yılında da Göbeklitepe yılı ilan edildi.

Göbeklitepe Nerede?

Göbekli Tepe’ye Nasıl Gidilir?

Göbeklitepe’ye ulaşabilmek için öncelikle Şanlıurfa şehir merkezine gitmelisiniz. Saat 10.00 ve 16.00’da Abide durağından kalkan, 100 numaralı şehir içi otobüsleri ile ulaşım sağlayabilirsiniz.

Araçla Ulaşım;

Eğer özel aracınızla gitmek isterseniz de şehir merkezinden Göbekli tepe yarım saat sürüyor.

Şanlıurfa’ya ulaşım;

  • Ege Bölgesi’nden gitmek için E-90 yolunu kullanarak
  • Karadeniz’den ve Doğu’dan giderken Erzurum-Bingöl Yolu/D950 üzerinden 
  • Marmara Bölgesi’nden giderken O-4 ve E-90 yollarını kullanarak 
  • Akdeniz’den giderken E-90 yolunu kullanarak, 
  • Güneydoğu’dan araçla gitmek için Adıyaman yolu üzerinden Şanlıurfa’ya ulaşabilirsiniz.

Uçak ile Ulaşım;

Göbekli Tepe’ye uçak ile ulaşım sağlamak isterseniz Şanlıurfa biletinizi alıp Gap Havalimanına iniş yapmanız gerekiyor. Havalimanın da bulunan taksi, belediye otobüsleri ve servislerle şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Buradan da Abide Durağından kalkan 100 numaralı şehiriçi otobüslerle yada taksi kiralayarak Göbekli tepe’ye ulaşmanız mümkün.

Göbeklitepe  Ziyaret Saatleri 2023

Her gün açık.
15 Nisan / 2 Ekim: 08:00 – 19:00
3 Ekim / 14 Nisan: 08:00 – 17:00

Gişe Kapanış Saati: 18:30

Göbeklitepe Giriş Ücreti 2023

Tapınağın giriş ücreti 90 TL’dir. Müzekart geçerli.

Göbeklitepe İletişim & Adres Bilgileri

Adres: Göbeklitepe, Dağeteği Mahallesi, 63290
E-mail:sanliurfamuzesi@ktb.gov.tr
Tel 1: 04143131588