Kategori arşivi: TARİHTE YOLCULUK

Efes Antik Kenti | Nerede? Tarihi, 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Efes Antik Kenti, tarihi M.Ö 7000 yılına dayanan tarihi dokusuyla hayranlık uyandıran harika bir antik kenttir. Eşsiz mimari eserlere ev sahipliği yapan ve binlerce yıldır ayakta kalmayı başarabilmiş bu antik kent son derece önemli bir mega kenttir. Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi pek çok uygarlık bu antik kent üzerine yerleşim kurmuş ve her bir uygarlıktan günümüze değerli ve önemli kalıntılar kalmış.

Efes Antik Kenti

125 yıl öncesinde başlayan kazılar antik kentte hala devam ediyor. Dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağının da içinde yer aldığı antik kent 2015 yılında Unesco tarafından Dünya Mirasları Listesine dahil edildi. Yılda yaklaşık 1.5 milyon kişinin ziyaret ettiği bu görkemli kenti gelin hep beraber gezelim.

Unesco Dünya Mirasları listesinde yer alan iki önemli bölge Hattuşa Antik Kenti ve dünyanın ilk tapınağı olan Göbeklitepe yazıma göz atmanızı tavsiye ederim.

Efes Antik Kenti Tarihi

İzmir’in Selçuk ilçesine kurulan Efes Antik Kenti, aslında ilk kurulduğu yıllarda basit bir yerleşimmiş. Fakat Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir limana sahip olması ve ticaret yollarının buradan geçmesi sayesinde zamanla büyüyerek önem kazanmış.

Kent en parlak dönemini Roma İmparatorluğunun hakimiyetine girdiği dönem yaşamış. Nüfusu 200.000 kişiyi aşarak dönemin en büyük şehri olmuş ve Asya Eyaletinin başkenti olarak kabul edilmiş.

Efes Antik Kenti

Aziz John, ve Hz. Meryem‘in buralarda bulunmuş olmaları ve Aziz Paul’un 3 yıl boyunca burada vaaz vermiş olmasından dolayı antik kent Hristiyanlar için oldukça önemli bir dini merkez haline gelmiş. Hz. İsa’nın annesi Meryem Ana, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra güvenliği için Efes’e getirilir. Hz. Meryem’in burada yaşadığı evi görmek isteyen binlerce insan ziyaret için antik kente akın etmeye başlar. Hatta bölge Hristiyanlar tarafından hac merkezi olarak görülüyor.

Aziz Paul sayesinde Hristiyanlık dini bölgede yaygınlaştı ve 313 yılında Roma İmparatorluğunun dini Hristiyanlık olarak kabul edildi. Daha sonraları ise imparator I. Theodosius döneminde halka Katolik inanç dayatılarak paganizm resmen yok sayılmış.

Efes Antik Kenti, tarihi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olmasından dolayı farklı ırktaki insanların ve farklı dinlerin izlerini taşıyor. Kentin her bir bölümünde ihtişamlı ve bir o kadar gösterişli yapılarda farklı kültürlerin yansımalarını görmek mümkün.

Efes Antik Kenti Hakkında Bilgi

Efes, Selçuklu ilçesinin 3 km uzağında kurulan antik bir Yunan kentiydi. O dönemin İyonya ismi ile bilenen İzmir ve Ege sahil şeridi üzerinde bulunan 12 antik kentten biriydi. Neolitik dönem izlerini taşıyan kent, Cilalı taş döneminde kurulmuş. Bölgede yapılan araştırmalarda kalenin bulunduğu alan olan Ayasuluk Tepesinde, Hititlerin izlerini taşıyan yerleşimler ve Tunç Çağına ait kalıntılara rastlanmış. O dönemde ismi Apasas olarak adlandırılan kentte Yunanistan dan gelen göçmenler yaşamaya başlamışlar. Kenti, 560 yılında Dünyanın 7 harikasından biri sayılan Artemis Tapınağının bulunduğu alanın çevresine taşımışlar. Oldukça fazla el değiştiren Efes, Bizans döneminde Ayasuluk Tepesine tekrar getirilmiş.

Efes Antik Kenti’nde bulunan birbirinden gösterişli heykeller.

Efes Antik Kenti, sonunda 1304 yılında Türk beyliklerinin eline geçer. Tam 98 yıl boyunca Türklerin himayesi altında kalır. Fakat 1402 yılında Moğollar bölgeyi istila ederler ve büyük hasarlara yol açarlar. Büyük yıkımın ve tahribatın ardından nihayet 1425 yılında kent Büyük Osmanlının eline geçer. Harap olmuş bir halde olan Efes, hızlı bir şekilde gerilemeye başlar. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Ayasuluk Tepesinin ismi değiştirilerek Selçuk ismi verilir. Günümüzde 30.000 kişinin yaşadığı bir turistik yer olan antik kent şimdilerde ise dünyanın gözde antik kentleri arasında yer alıyor.

Efes, tarihi boyunca pek çok kez yer değiştirmiş olmasından dolayı içerisinde yaşamış olan uygarlıklara ait kalıntılar 8 km’lik geniş bir alan yayılmış. Kurulduğu dönemde bir sahil kenti olan Efes, Menderes nehrinin taşıdığı kumların ovayı genişletmesi yüzünden artık denize 5 km mesafede bulunuyor.

Büyük Tiyatro

Büyük Tiyatro

Efes Antik Kentinin birbirinden güzel ve bir o kadar da önemli bölümleri var. Bunların en başında da hiç şüphesiz Efes Antik Tiyatrosu yani Büyük Tiyatro geliyor. Tiyatro günümüze kadar ayakta kalabilmiş eşsiz yapılardan. 3 katlı inşa edilmiş yapı 24 bin kişi kapasitesiyle dünyanın en büyük izleyici kapasitesine sahip tiyatrosu olma özelliğine sahip. Helenistik dönem yapılarından olan tiyatroda, zamanında toplantılar, tiyatro gösterileri ve gladyatör dövüşleri ne ev sahipliği yapmış.

Yapıldığı dönem düşünüldüğünde harika bir akustiğe sahip olması bir hayli şaşırtıcı. Bir dönem Efes Festivali burada yapılmış fakat yüksek desibelin çevredeki eserlere zarar verebileceği düşüncesi ile bir daha bu tür etkinliklere izin verilmemiş.

Celsus Kütüphanesi

Celsus Kütüphanesi

Celsus Kütüphanesi için Efes’in en güzel yapısı diyebiliriz. Muazzam işlemeli sütunlarıyla insanı kendine hayran bırakan yapı, Roma dönemi eserlerinden. Kütüphaneye dışarıdan bakıldığında 2 katlı gibi görünse de içine girdiğinizde yüksek tavanlı ve tek katlı olduğunu görülüyor.

Celsus Kütüphanesinde kullanıldığı dönem 14 bin el yazması kitap bulunuyormuş. En üst katta rulolar halinde saklanan kitaplar Goth saldırıları sırasında kütüphanede çıkan yangın neticesinde tamamen kül olmuş. Ayrıca kütüphane dünyanın önemli bilim adamlarını ve düşünürlerini yetiştirmiş. Bilge Herakleitos, şair Calinos, hekim Soranos ve rüya tabircisi Artemidoros bunlardan bir kaçı.

Yamaç Evler

Zenginlerin ikametgahı Yamaç Evler

Yamaç Evler, Efes’in kalbur üstü denilen kısmının yani zenginlerinin yaşadıkları evler. Kentin merkezinde bulunan evler yamaca doğru sıralandıkları için büyük ihtimalle Yamaç Evler ismi bu yüzden verilmiş. Dönemine göre oldukça lüks sayılan evlerde yok yok. Her evin kendine ait avlusu, bazılarında ise sarnıç ve kuyu bulunuyor. En ilginci de evlerin yerden ısıtma sistemi ile ısınıyor olmaları. O dönemin şartları düşünüldüğünde üst düzey bir zeka kullanılmış desek hiç de yalan olmaz. Oldukça gösterişli olan evlerin duvarları renkli mermerlerle tabanları ise mozaiklerle döşenmiş. Evlerden çıkarılan değerli eşyalar Selçuk-Efes Müzesinde sergileniyor.

Liman Caddesi

Liman Caddesi

Eskiden bir liman kenti olan Efes’in en önemli caddelerinden biri Liman Caddesi. Diğer bir adıyla Arcadiane, antik kenti limana bağlayan bölgenin en uzun caddesi. Zamanında krallar bu geçiş yolunda karşılanır, dini törenler bu cadde üzerinde düzenlenirmiş. Liman Caddesinin olduğu yolun her iki tarafında antik Yunan dönemine ait birbirinden görkemli sütunları görmek mümkün.

Hadrian Tapınağı

Hadrian Tapınağı

Roma imparatoru Hadrian’ı onurlandırmak amacıyla yapılan ve ismi verilen Hadrian Tapınağı, bölgenin en önemli tapınaklarından biri. Kapısını üst kısmında bulunan taç kısmı oldukça gösterişli ve ihtişamlı. İnce işçilikle işlenmiş işlemelerin yanı sıra şans tanrıçası Tike ve Medusa kabartmaları göz kamaştırıyor. Tapınağın önünde ise 4 tane boş kaide var. Tarihçilere göre kaidelerin üzerlerinde zamanın Roma imparatorları Galerius, Maksimianus, Diocletianus ve Constantinus’un heykelleri bulunuyormuş.

Domitian Tapınağı

Domitian Tapınağı

Efeste Romalı bir İmparatora adanan ilk tapınaktır. M.S. 81-96 yılları arasında İmparator Domitianus adına inşa edilmiş. Domitianus ölümünün ardından zalimliği ve kötü yönetiminden dolayı lanetlenmiş. Bunun üzerine Roma senatosu imparatorun isminin yazıtlardan silinmesine karar vermiş. Bunu yapmak tapınağa büyük zarar verebileceğinden dolayı heykelinin başı koparılarak yerine babasının heykelinin başı konulmuş.  

Trajan Çeşmesi

Trajan Çeşmesi

Hadrian Tapınağının az ilerisinde yer alan Trajan Çeşmesi, Roma İmparatoru Traianus ile Efesli Artemis adına yapılmış. 2 katlı olarak inşa edilmiş yapının büyük bir havuzu bulunuyor. Aslında çeşmenin orjinalinde havuzun ön kısmında İmparator Trajan’ın büyük bir heykeli bulunuyormuş. Fakat şimdilerde ise bu heykel ve diğer önemli eserler Efes Müzesi’nin ”Çeşme Kalıntıları” bölümünde sergileniyor.

Belediye Binası (Prytaneion)

Belediye Binası

Prytaneion yani belediye binası, M.Ö. 3.yy’da inşa edilmiş olan yapıdır. Efes Antik Kenti yönetimi ile ilgili önemli konuların konuşulduğu ve diplomatik olayların görüşüldüğü bir devlet dairesidir. Artemis ve Ephesia heykelleri binaya ait oldukça gösterişli ve önemli eserlerdendir. Bu iki özel heykel şu anda Efes Müzesinde sergileniyor. Kentin idaresi ile sorumlu olan yöneticilerin makamları da Belediye Binasında bulunuyor.

Efes Antik Kenti Nerede?

Efes Antik Kenti Ziyaret Saatleri 2023

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Nisan – 1 Ekim1 Ekim – 1 Nisan
Açılış Saati: 08:00Açılış Saati: 08:30
Kapanış Saati: 20:00Kapanış Saati: 17:30

Efes Antik Kenti, haftanın her günü açık.

Efes Antik Kenti Giriş Ücreti 2023

Giriş Ücreti: 200 TL’dir. Antik kenti ziyaret sırasında Müzekart geçerli.

Efes Antik Kenti’ne Nasıl Gidilir?

Öncelikle Efes Antik Kentine gidebilmek için İzmir’e bağlı Selçuk ilçesine gitmek gerekiyor. Bunun içinde İzmir şehirlerarası otogarından Selçuk yönüne hareket eden dolmuşlara binmelisiniz. Diğer bir seçenek olarak da İzmir’den Tepeköy İZBAN istasyonuna giderek oradan Selçuk İlçesine ulaşabilirsiniz. Buradan da ilçe merkezinde bulunan Selçuk otogarından kalkan Efes dolmuşlarına binerek 15 dakikalık bir yolculuğun arından antik kente ulaşabilirsiniz. Ayrıca İzmir ile Selçuk arası 80 km mesafede bulunuyor ve yaklaşık 1 saat sürüyor.

Efes Antik Kenti İletişim & Adres

Adres: Efes Harabeleri, 35920 Selçuk/İzmir
E-mail:efesmuzesi@kultur.gov.tr
Tel 1: 02328926010
Tel 2: 02328926011

Mevlana Türbesi (Müzesi) – Hakkında Detaylı Bilgi 2023

Mevlana Türbesi ile ilgili edindiğim bilgileri ve gördüklerimi paylaşmadan önce şunu belirtmeliyim ki manevi huzuru ve insan olmanın asıl gayesini öğrendiğiniz bir ziyaret mekanı burası. Dünyevi arzuların ve isteklerin bir kenara bırakılıp iç huzuru damarlarınıza kadar hissedeceğiniz ”Mevlana Türbesi” ziyaretiniz emin olun size pek çok şey katacak. Özelliklede türbenin içerisinde bulunan mezarların ve eserlerin yanı sıra Mevlana Celaleddin Rumi‘nin hayatı ile ilgili edineceğiniz bilgiler inanın insanı çok fazla etkiliyor. Gelin şimdi hep beraber hakikatin birliğini aşkla inşa etmek isteyen Hz. Mevlana ve Mevlana Türbesini tanıyalım.

Bu güzel mekanı ziyaret ettikten sonra Konya’da bulunan tarihi 5000 yıl öncesine dayanan Sille Köyü‘nü de gezmenizi tavsiye ederim. Sille köyü ile ilgili detaylı bilgileri yazıyı tıklayarak edinebilirsiniz.

Mevlana Türbesi (Müzesi) – Konya

”NE OLURSAN OL YİNE GEL”

Anlamı oldukça derin olan sözleri duymayanımız yoktur. Konya denilince ilk akla gelen Hz. Mevlana, Mevlana denilince de kulaklarımızın aşina olduğu ve mutlaka bir yerlerden duyduğumuz bu anlamlı sözler gelir aklımıza. ”Ne Olursan Ol Yine Gel ” sözleriyle, haramdan dön gel, yanlıştan dön gel, bin kere harama düşmüş ve tövbeni bozmuş olsan da gel, ne olursan nerede olursan ol yine gel der Mevlana.

Her din, dil ve ırktan insana gel çağrısında bulunarak farklılıkları ortadan kaldıran bir mutasavvıf olan gönül dostu, ”Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir” diyerek herkese kucak açar. Hz. Mevlana hoş görünün ve alçak gönüllülüğün simgesidir.

Mevlana Türbesi’nin dış görüntüsü

MEVLANA’NIN YEDİ ÖĞÜDÜ

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Hz. Mevlana’nın Hayatı

Hz. Mevlana’nın Hayatı

Hz. Mevlana 30 Eylül 1207 yılında Horosan’ın Belh şehrinde dünyaya gelir. Asıl Adı Muhammed Celaleddin olan Mevlana Hazretleri’nin babası Sultan-ül Ulema (alimlerin sultanı) olarak bilinen Bahaeddin Veled, annesi ise Belh Emiri’nin kızı Mümine Hatun‘dur.

Hz. Mevlana 4-5 yaşlarında iken Belh şehrine yapılan Moğol istilalarından dolayı ailesi göç etme kararı alır. Bunun üzerine anne, babası ve aile yakınları ile birlikte yola koyularak Mekke, Medine’ye uğrayıp hac görevlerini yerine getirirler. Babası Bahaeddin Veled bize Anadolu toprakları işaret edildi der ve Anadolu’ya doğru yola koyulurlar. Yol üzerinde bir çok şehirde konakladıktan sonra 1222 yılında Karaman’a gelirler ve tam 7 sene boyunca kalırlar. Bu kaldıkları dönemde annesi Mümine hanım vefat eder. Kabri Karaman’a defnedilir.

Hz. Mevlana’nın Evliliği

1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile dünya evine giren Hz. Mevlana’nın bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu olur. Yıllar sonra vefat eden Gevher Hatun ardından Kerra adında dul bir hanımla evlenir. Kerra Hatun’un bir çocuğu vardır. Bu evlilikten de Muzaffereddin, Emir Âlim Çelebi ve Melike Hatun isminde üç çocuğu dünyaya gelir.

Hz. Mevlana’nın Konya’ya Gelişi

O dönem Konya, Selçuklu Devleti’nin başkentidir ve 211 yıl boyunca da başkent olarak kalır. Selçuklu devletinin başında Sultan Alaeddin Keykubat vardır. Hz. Mevlana ve ailesini Konya’ya davet eder. Bu daveti geri çevirmezler ve 3 mayıs 1229 yılında Konya’ya gelirler.

Eskiden gül bahçesi olan alan

Sultan Alaeddin Keykubat için bu aile oldukça değerlidir. O yüzden Saray’ın gül bahçesini hediye eder. Şu anki Mevlana Türbesi’nin bulunduğu alan o zamanlar Saray’ın gül bahçesidir. Hediye edilen bahçe o günden sonra tüm Mevlevi dergahlarının merkezi olur. Mevlana Türbesi’nin yanında olan Selçuklu dönemi eserlerinden İplikci Cami‘ni medrese, ilim irfan merkezi olarak kullanırlar. Vaazlarını ve sohbetlerini burada verirler.

12 Ocak 1231 yılında Hz. Mevlana’nın babası Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled vefat eder. Kabri gül bahçesinin içerisine defnedilir ve buraya defnedilen ilk mezardır. Dönemin ileri gelenleri Hz. Mevlana’ya kabrin üzerine bir kubbe yaptırmak istediklerini söylerler. Fakat Hz. Mevlana ”Gök kubbeden daha güzel bir kubbemi vardır?” diyerek teklifi reddeder.

Kubbe-i Hadra ( Yeşil Kubbe)

Kubbe-i Hadra ( Yeşil Kubbe)

Hakikatin birliğini aşkla inşa eden Hz. Mevlana 17 Aralık 1273 yılında çok sevdiği rabbine kavuşur. Vefatının ardından babasının baş ucuna defnedilir. Sevenlerinin istekleri üzerine oğlu Sultan Veled, Hz. Mevlana’nın mezarının üzerine kubbe yaptırılmasına izin verir. Aradan geçen 1 yılın sonunda ”Kubbe’i Hadra” yeşil kubbe inşa edilir. Kubbenin etrafında oldukça gösterişli olan çini işlemelerinde Ayetel Kürsi yazılıdır. Kubbenin tepesinde ters hilal içerisinde bir Mevlevi şapkası vardır. Burasının bir Mevlevi Dergahı olduğunun göstergesidir. Bu kubbenin yapımından sonra Mevlana Türbesi’nin bulunduğu alandaki yapılar zamanla tek tek eklenerek şu anki gördüğümüz alan, odalar ve bölümler oluşmuş.

Mevlevi Dergahı ve türbesi, 1926 yılında ”Konya Asar-ı Atike Müzesi” adı ile müze olarak hizmete açılmış. 1954 yılında da adı Mevlana Müzesi olarak değiştirilmiş. Türbe, Konya’nın merkez Karatay ilçesinde bulunuyor.

Mevlana Türbesi Giriş Kapıları – Huzura Açılan Kapılar

Türbeye Açılan Kapılar

Mevlana Türbesine gidilen avluda 4 tane kapı bulunuyor.

  • Çelebiyan Kapısı: Çelebilerin ikamet ettikleri mahallelere açılan kapıdır ve sadece çelebiler tarafından kullanılır. Kapı’nın üzerinde Sultan II. Mahmud’un tuğrası yer alıyor.
  • Küstahan Kapısı: Gül bahçesine açılan kapıdır. Küskünler kapısı olarak bilinen kapı dergah’a kabul edilmeyenlerin çıkarıldığı kapıdır.
  • Dervişhan Kapısı ( Cümle Kapısı) : Dergahın ana giriş kapısıdır. Mevlevi dervişlerinin kullandığı kapıdır.
  • Hamuşan Kapısı: Suskunlar kapısıdır. Üçler mezarlığına bakar. II. Mahmud tarafından yaptırılmıştır.

Ruhlar Bahçesi adı verilen dergahın avlusuna girdiğinizde karşınıza Selsebil Çeşmesi ve Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim döneminde yapılan bir şadırvan çıkıyor. Selsebil Çeşmesi’nin üzerindeki farklı işlemelere sahip olan şapka bölümü bir Roma lahidin’e ait. Mutfağın hemen önünde Aslan ağızlı bir mermer oluktan su akan Şeb-i Arus çeşmesi yer alıyor. ”Benim ölüm günüm düğün gecemdir” diyen Hz Mevlana’nın ölüm yıldönümü törenleri burada yapılır. Bahçede Mevlevilere ve neyzenlere ait mezarlar bulunuyor.

Mevlevilere ve Neyzenlere ait mezarlar

Mevlana Türbesi’nin İçi

Tilavet Odası

Tilavet, Kuran-ı Kerim’i sesli ve makamına uygun bir şekilde okumaya denir. Müze, dergah olduğu dönemlerde avlunun karşısında bulunan bu odada kesintisiz bir şekilde Kuran-ı Kerim okunduğu için Tilavet Odası adı verilmiş. Daha sonraları da oda eski eserlerin sergilendiği bir müzeye dönüştürülmüş. Mevlana Türbesi içindeki bu bölümde hat yazıları sergileniyor ve oda da oldukça önemli eserler yer alıyor.

Ihlamur ağacından yapılan Kabe resmi

Peygamber efendimizin Hile-i Şerifi’nin bulunduğu levhada Kalem Suresi işlenmiş. Yeser-i Zade’nin söylediği sözlerin işlendiği diğer bir levhada da ”Burası aşıkların Kabe’si oldu. Buraya eksik gelen tamamlanmış olarak gider” yazılıdır. Yukarıdaki resimde görmüş olduğunuz ıhlamur ağacından işlenerek yapılan Kabe resmi de oldukça dikkat çekiyor.

Huzur-i Pir – Mezar Odası

Bu oda da Hz. Mevlana’nın, ailesinin, mevlevi büyüklerinin ve Horosan Erleri‘nin mezarları bulunuyor. Metal parmaklıklarla ayrılan bölüm Huzur-i Pir odasının en önemli bölümüdür. ”Kutupların Kubbeleri” denilen bu oda da Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, eşi Kerra hatun, kızı Melike Hatun, soyundan gelenler ve Mevlevilikte hizmet görmüş velilerin kabirleri bulunuyor.

Hz. Mevlana’nın mezarının olduğu odaya açılan kapı

Huzur-i Pir odasında bulunan çift başlıklı sanduka sizi biraz şaşırtabilir. Babası Bahaeddin Veled’in başucuna defnedilen Hz. Mevlana’nın hemen yanında büyük oğlu Sultan Veled’in mezarı bulunuyor. Bu yüzdende baş kısmında çift başlık bulunuyor. Üzerinde bulunan mermerden sanduka Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Onunda üzerinde II. Abdülhamit tarafından hediye edilmiş puşide ismi verilen örtü bulunuyor. Gül ve lale motiflerinin bulunduğu örtüde Ayetel Kürsi, Fatiha Suresi ve bazı ayetler yazılıdır.

Hz. Mevlana’nın Kabri

Mevlana Türbesi’nin Sırrı

Yıllardır halk arasında söylenen bazı söylentilerde Hz. Mevlana defnedilirken babasının mezarının oğluna olan saygısından dolayı ayağa kalktığı sözü dolanır durur. 25 yıl Mevlana Müzesi’nde müdürlük yaptıktan sonra emekli olan Erdoğan Erol, bütün bu söylentilerin doğru olmadığını belirtir. Kulaktan kulağa söylenerek çoğalan söylentinin aslına gelecek olursak;

Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Hz. Mevlana’nın vefatının ardından mezarının üzerine konulması için ceviz ağacından yapılmış bir sanduka yaptırır. Yalnız normal sanduka ölçülerinden bir hayli büyük ölçülere sahiptir. Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled vefat edince babasının yanına defnedilir. İki mezarın başında tek sanduka olamayacağı için dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman, Mevlana’nın üzerindeki sandukayı kaldırtarak, babasının mezarının üzerine koydurur. Hz. Mevlana ve oğlu içinde yeni birer sanduka yaptırır. Bahaeddin Veled’in Horosan Çamurundan yapılmış olan sandukasının üzerine başka bir sanduka daha eklenince oldukça yüksek bir hale gelmiş. Bu yüzden de bu tür söylentiler ortaya çıkmış.

Sema Odası

Huzur_i Pir odasından geçilerek Semahane’nin olduğu alana çıkılıyor. II. Abdülhamit tarafından inşa edilen bölüm sema yapılan alandır. 2 kat dan oluşuyor. Üst kat hanımların sema gösterilerini izlemeleri ve mesnevi sohbetlerini dinlemeleri için ayrılmış. Alt kat ise müzik aletleri çalanlar ve semazenler için ayrılmış. Müzeye dönüştürüldükten sonra alt kat da Peygamber efendimizin sakalı şerifi, Hz. Mevlana yakınlarına ait değerli eşyalar, yazma eserler, müzik aletleri gibi o döneme ait pek çok değerli eşya sergileniyor.

Beş Büyük Eser

Hz. Mevlana’nın kıyafetlerinin de sergilendiği alanda kendisine ait beş değerli eser bulunuyor. Fikirleri, düşünceleri ve bütün şiirlerinin toplandığı Divan-ı Kebir kitabı içlerinden en büyüğüdür. Özellikle eserler içerisinden yaprakları siyah renk olan Kuran-ı Kerim mutlaka dikkatinizi çekecektir. 19.yy ait altın yaldızlarla işlenmiş olan Kuran-ı Kerim karanlıkta ve ay ışığında rahatlıkla okunabilme özelliğine sahip.

Sema Nedir? Nasıl Yapılır?

Sema sembolik olarak kainatın oluşumunu, insanın alemde dirilişini, kul olduğunu idrak edip Rabbine teslimiyetini simgeler. Hz. Mevlana hayattaki her şeyin bir döngü içerisinde olduğunu, Dünyanın kendi etrafında dönmesini, Güneşin Dünya etrafında dönmesini, gezegenlerin kendileri etrafında dönmelerini ve kainattaki canlı cansız tüm varlıkların dönerek Allah’ı zikrettiklerini düşünür.

Bir gün Hz. Mevlana, Selahaddin Zerkubi’nin sarraf dükkanının önünden geçerken çırakların altınları dövme sesleri ile aşka gelir ve Allah, Allah diyerek dönmeye başlar. İlerlemiş yaşına rağmen Selahaddin Zerkubi de eşlik ederek döner ve çıraklarına altınları dövmeye devam etmelerini söyler. Ziyan olmaları önemli değil yeter ki Mevlana Hazretleri aşk ile dönsün der.

Sema Gösterileri

Günümüzde semazenler Hz. Mevlana’nın bu dönüşünü devam ettirirler. Sema törenleri Mevlevi müziği ile yapılır. Sema’nın yapıldığı alanın yuvarlak olması Dünya’ya, Postnişin Güneşe, semazen başı Ay’a ve semazenler de Gezegenlere benzetilir. Böylelikle Sema’nın Güneş’i sembolize ettiği düşünülür.

Semazenler dönerken sağ elleri yukarıya semaya açık, sol elleri ise yere doğru bakar. Bunun nedenini ise Hz. Mevlana şöyle açıklar. ”Bizler birer aracıyız. Hak’tan alır, halka veririz” der. Semazenin elbisesi kefeni, başındaki şapkası mezar taşını ve üzerindeki siyah hırka ise mezarı simgeler. Sema sırasında dönüşlerde sol ayak sabit olup sadece sağ ayağın yaptığı çark ile dönülür. Semayı yapan kişi bütün dünyevi isteklerini, nefsini ve arzularını bir kenara koyarak döner. Tek amacı Rabbine kavuşmaktır.

Mutfak Bölümü

Yer sofrasında oturan dervişler

Dergahın yemeklerinin piştiği bu bölümde sadece yemek değil insanda pişer ve olgunlaşırmış. Büyük kazanlarda pişirilen yemekler gelen misafirlere ikram edilerek en iyi şekilde ağırlanmaya çalışılırmış. Odanın bir bölümünde semazenler ve yer sofrasında yemek yiyen dervişleri görürsünüz. Ateşbaz Veli yemekhanenin baş aşçısıdır ve türbesi bulunuyor. Meram SSK hastanesinin arkasında bulunan türbe Dünya’da ilk defa bir aşçıya yapılmış türbedir. Bu bölümde suyun olması ve suyu ısıtacak yerin bulunmasından dolayı gasilhane olarak da kullanılmış.

Nevniyaz Makamı

Bu bölüm Mevleviliğe yeni girmek isteyenler için ayrılmış küçük bir alan. Saka postu serili olan alanda kabul edilmeyi bekleyen kişi dizlerinin üzerinde üç gün boyunca bekletilir. Sabırla bekleyip ibadetini yerine getirir ve Mevleviliğe layık olduğu kanaat edilirse aşağıda bulunan ayakkabısı içe doğru çevriliyor. Bu Mevleviliğe kabul edildiğini gösterir. Kabul edilmeyenlerin ayakkabıları da ters çevrilir ve Küstehan yani Küsmüşler Kapısından çıkarılır.

Mevlana Türbesi Nerede?

Mevlana Türbesi’ne Nasıl Gidilir?

Özel Araçla; Konya şehir merkezine geldiğiniz zaman burada bulunan Mevlana Türbesi tabelalarını takip ederek kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

Otogardan Ulaşım; Otogara 100 metre mesafede bulunan çarşı yönüne giden tramvaya binerek, Alaeddin Durağında inin. Şehir merkezinde bulunan duraktan yaklaşık 5 dakikalık kısa bir yürüyüşün ardından Mevlana Türbesine ulaşırsınız.

Dolmuşla ulaşım; Otogarın önünden geçen, çarşı yönüne doğru giden dolmuşlara bindiğinizde sizi Mevlana Türbesinin çok yakın bir mesafesine kadar götürür.

Havalimanı ile ulaşım; Havalimanından kalkan Havaş otobüslerine bindiğinizde sizi Alaeddin Durağına götürür. Burada inerek kısa bir yürüyüşün ardından türbeye ulaşabilirsiniz.

Mevlana Türbesi Ziyaret Saatleri 2023

YAZ DÖNEMİKIŞ DÖNEMİ
1 Nisan – 1 Kasım1 Kasım – 1 Nisan
Açılış Saati: 09.00Açılış Saati: 10:00
Kapanış Saati: 19.00Kapanış Saati: 16:30

Mevlana Türbesi Ziyaret Günleri 2023

Türbe ve Müze bölümü her gün açık.

İletişim: (0332) 351 12 15

Mevlana Türbesi Giriş Ücreti 2023

2014 yılında Mevlana’yı anma etkinliklerinde alınan karar ile Mevlana Müzesi’ne girişler ücretsiz yapılmıştır.

Mevlana Türbesi (Müzesi) İletişim & Adres Bilgileri

Adres: Aziziye Mahallesi Müze Alanı Caddesi No:1
E-mail:mevlanamüzesi@konyakultur.gov.tr
Tel 1: 03323511215
Tel 2: 03323511140

Küçük Bir Tavsiye

Mevlana Türbesi, Konya’nın ziyaret edilecek en önemli ve maneviyatı yüksek yeri diyebilirim. Bir çok defa türbeyi ziyaret etme fırsatı bulmama rağmen emin olun insan o manevi huzura doyamıyor ve bir daha gitmek istiyor. Siz siz olun Konya’ya gelmişken yaşamını ”Hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetleyen Allah dostunun mekanını es geçmeyin. Hatta sırf Hz. Mevlana’nın türbesini ziyaret etmek için bile Konya gezisi planlayabilirsiniz. Sizlere Mevlana Hazretlerinin güzel bir öğüdüyle veda etmek istiyorum.

Hayat bir nefestir,

ALDIĞIN KADAR…

Hayat bir kafestir,

KALDIĞIN KADAR…

Hayat bir hevestir,

DALDIĞIN KADAR…

Sille Köyü | 5000 Yıllık Tarihi Köy

Sille Köyü, hakkındaki yazıma başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki bu tarihi köy oldukça meşhur bir köy. Konya denilince Mevlana Türbesi‘nden ‘dan sonra ilk akla gelen yerlerden biri. Tarihi çok eskilere, 5000 bin yıl öncesine dayanan bu harika köy Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminden izler taşıyor. Şimdi gelin hep beraber Konya‘nın gizli bir köşesinde saklı kalmış tarihi Sille Köyü’nü beraber gezelim.

Sille Köyü | 5000 Yıllık Tarihi Köy

Sille Köyü Tarihi

Sille Köyünden güzel bir kare

Konya merkeze 8 km uzaklıkta olan yerleşim yeri eski bir Rum Köyü’dür. Bölgede yapılan araştırmalarda Frig uygarlığına ait kalıntılara rastlanılmış. Çevrede bulunan taş eserler ve mimari özelliklere bakıldığında Roma döneminde inşa edildiği düşünülüyor. Antik dönemde ismi ”Su Perisi” anlamına gelen Sylla olarak bilinen Sille, Kudüs yolu üzerinde yer aldığı için önemli bir dini merkez olmuş. 

Selçuklular’ın Konya’yı hakimiyetleri altına almaları ile Konya merkezde bulunan Gayrimüslümler Sille Köyü’ne göç etmişler. Erken Hristiyanlık döneminin ilk merkezlerinden olan yerleşim yerinde Müslümanlar ve Gayrimüslümler yıllarca birarada yaşamışlar.18 bin kişiye ulaşan nüfusuyla iç içe kardeşçe bir yaşam sürmüşler.

Ama bu düzen Haçlı Ordusu’nun bölgeyi talan etmesiyle bozulmuş. Pek çok Rum korktuklarından dolayı bulundukları bölgeyi terk ederek İstanbul‘a göç etmişler. Nüfusu oldukça azalan Sille’ye 1226 yılında Sultan I. Alaeddin Keykubat’ın, Ermenistan seferi dönüşünde Peçenek Türkleri’ni getirerek can katmış. Daha sonraki yıllarda da nüfus mübadelesi ile Rumlar Yunanistan’a göç etmişler.

Macar gezgin Bela Horvarth’ın yaptığı araştırmalar ve aldığı notlarda 1913 yılında bölgede 60 tane Klise’nin olduğunu belirtmiş.

Sille Köyü Mağaraları

Sille Köyü Mağaraları

Bölgede oldukça fazla mağaraya denk gelirsiniz. Sebebi ise Hristiyanlığın ilk yıllarında yapılan baskınlarda halk korunmak ve saklanmak amacıyla bu mağaralara gizlenmiş. Buram buram yaşanmışlık ve tarih kokan Sille’de yürürken rast geldiğimiz bu mağaralar bizi adeta geçmişte yolculuğa çıkarıyor. Farklı kullanım amaçlarıyla yapılmış olan mağaraların çoğunluğu barınma yeri olarak yapılsa da bir bölümü mezar ve kilise olarak kullanılmış.

Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı yer her ne kadar zarar görsede o dönemlere ait Camiler, kiliseler, şapeller, köprüler, hamamlar, çeşmeler, su yolları göze çarpmaktadır. Bazı yapılar restore edilerek günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş. Şu anda Konya’nın Selçuklu ilçesine bağlı olan tarihi Sille Köyü, Konya Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu tarafından “Kentsel Sit Alanı“ olarak ilan edilmiş.

Sille Köyü’nde Gezilecek Yerler

Aya Elenıa Kilisesi

Aya Elenıa Kilisesi

Buraya gelmeden önce biraz araştırma yaptığınızda bölgenin en önemli ve dikkat çeken yerinin Aya Elenıa Kilise’si olduğunu görürsünüz. Bir arada dostça yaşanmış yıllardan günümüze kadar ulaşmış bu yapı, 327 yılında Bizans İmparatoru Konstantin’in annesi Helena tarafından, Michael Archangelos adına yaptırılmış. Hac için Kudüs’e giden Helena, yol üzerinde uğradığı Konya’da Hristiyanlık döneminden kalma oyma mabetlerin olduğunu fark edince buraya bir kilise yaptırmaya karar verir.

Konya il merkezine 7 km mesafede bulunan Kilise’nin inşası sırasında kesme Sille taşları kullanılmış. Avlu kısmında kayalara oyulmuş odalar görürsünüz. Kilise’nin üzerinde bir kitabe yer alıyor. Bu kitabede bu Kilise’nin Konstantin’in annesi Helena tarafından yapıldığı bilgileri yer alıyor. Kilise’nin kemerlerine Meryem Ana, Hz. İsa’nın vaftiz edilmesi, Hz. Adem ve Havva’nın cennetteki yasak elmayı yemesi ve cennetten kovulma sahneleri işlenmiş.

Aya Elenıa Kilisesi kemerleri

Ayrıca iç kapısının üzerinde bulunan Yunan harfleri ile yazılmış 1833 tarihli başka bir kitabe daha bulunuyor. İçeriğinde yüzyıllardır çok fazla tadilattan geçen Kilise’nin dördüncü onarımının Sultan Abdülmecid döneminde yapıldığı bilgileri yer alıyor.

Kilise’nin kubbe kısmında Musa, Süleyman, Davut ve Danyal peygamberin tasvirlerinin yanı sıra merkezinde ise Hz. İsa’nın tasviri yapılmış.

Ak Manastır ( Eflatun Manastırı )

Ak Manastır

Hristiyanlığın ilk yıllarında kayalara oyularak yapılmış Ak Manastır olarak da bilinen Eflatun Manastırı hem İslam dini açısından , hem de Hristiyanlık açısından oldukça önemli bir yere sahip. Semavi Eyice ve Danimarkalı Carsten Niebuhr’un manastırda detaylı incelemelerde bulunmuşlar ve batı dünyasına kilisenin varlığını ve edindikleri bilgileri yayınladıkları yazılarla duyurmuşlar.

Hala içerisinde şapelleri ve yeraltı suyu bulunuyor. Bazı kaynaklarda Mevlana’nın 7 gün 7 gece burada kaldığı ve birşey yiyip içmeden sadece soğuk su içtiği belirtiliyor. Her yıl bir gün burada kaldığı ve gününü mescitte ibadetle geçirdiği diğer bilgiler arasında yer alıyor. Manastırın kitabeleri Konya Arkoloji Müzesi’nde sergileniyor.

Sille Kent Müzesi

5000 yıllık tarihi geçmişe sahip olan Sillede 19. ve 20. yüzyıla ait pek çok eser bu müzede sergileniyor. 2 kattan oluşan müzenin giriş katında Kabe’nin iç örtüsü ve Sille Medresesi’ne ait yazma eserler bulunuyor. Üst katta ise daha çok bölge halkının kullandıkları eşyalara yer verilmiş. Sille’ye özgü çömlekler, halılar, kap kacaklar ve hamam kültürüne ait daha pek çok eser bu bölümde sergileniyor.

Süt Şapeli – Zaman Müzesi

Türkiye’nin ilk zaman müzesi olan ve ismini süt veren annelerin sütlerinin çekilmesi üzerine çare bulmak amacıyla burayı ziyaret etmelerinden dolayı ”Süt Şapeli” olarak almış. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait pek çok eser müzede sergileniyor. O kadar ilgi çekici eser var ki hayran kalmamak elde değil. Çok büyük boyutlarda ki özel tasarımlı saatler müzenin duvarlarını süslüyor.

Roma dönemine ait arkeolojik güneş saati örneği ve Osmanlı dönemi güneş saati reprodüksiyonu benim en çok ilgimi çeken eserler arasında yer aldı. Orada bulunan görevliler eserlerle ilgili size detaylı bilgi vererek yardımcı oluyorlar.

Sille Çarşı Hamamı ( Ak Hamam)

Sille Çarşı Hamamı

Sille’nin girişinde bulunan hamam yuvarlak kubbeleriyle hemen dikkatimizi çekiyor. Hacı Ali Ağa Hamamı adıyla da bilinen hamam 1884 yılında Sille deresi’nin kenarına, Osmanlı tarafından yapılmış. Soyunmalıksoğukluk ve sıcaklık adıyla bölümlere ayrılan yapıda, erkek ve kadınlar için ayrı alanlar mevcut. Bu tarihi yapı 1998 yılında restore edilmiş ve Sille Halk Evi Müzesi olarak kullanılmaya başlanılmış.

Şeytan Köprüsü

Şeytan Köprüsü

16. yüzyılda Osmanlı zamanında yapılan köprü, su kemeri olarak inşa edilmiş. İleriki dönemlerde ise iki yamacı birbirine bağlayarak köprü olarak kullanılmaya başlanılmış. Hem isminden hem de görüntüsünden midir bilinmez ama oldukça ürkütücü bir görüntüsü var. Köprünün üzeri 2 kişinin yan yana bile geçemeyeceği kadar dar ve oldukça yüksek.

Tabii köprü ile ilgili oldukça fazla efsane var. Kulaktan kulağa söylenmiş, söylendikçe de çoğalmış bu efsanelerden birine göre; Köprüyü yapan mimarının köprüyü bitirebilmek için buradan geçen ilk kişinin canını alması karşılığında şeytanla anlaşma yaptığı söylenir.

Çay Camii

Çay Camii

Çay Cami 19. yüzyılda inşa edilmiş bir yapı. Sille Deresi’nin kenarında bulunan Çarşı içerisine yapılmış olan bu tarihi Cami çarşısının boşalması ve yerine evlerin yapılmasıyla bir mahalle cami haline gelmiş. Caminin doğu tarafında tek şerefeli bir minaresi bulunuyor. Konya Merkez Selçuklu Belediyesi tarafından “Tarihe Vefa” Projesi kapsamında restorasyonu yapılarak, tekrar ibadete açık hale getirilmiş.

Çömlekçilik

Sille Çömlek Ustası Yaşar Usta

Çömlekçilik aslında Sillede yaşayanlar için bir geçim kaynağı olmuş. 1960’lı yıllardan günümüze kadar ulaşmış olan bu meslek sayesinde Türk ve Rum ustalar çömlek yaparak Anadolu’nun bir çok yerine yaptıkları kap kacakları satarak geçimlerini sürdürmüşler. Çömlekçilik hala Sille‘de oldukça önemli bir yere sahip. Gezerken pek çok dükkanın önünde topraktan yapılmış ürünlere rastlarsınız. Zaten sokaklarında yürürken buram buram Türk kahvesi kokusu insanı mest ediyor. Bunun nedeni de kahvenin topraktan yapılmış cezvelerde pişirilmesi. Bu arada bu güzel köye gelmişken közde pişirilmiş Türk kahvesinin tadına mutlaka bakın derim.

Sille Köyü Nerede?

Sille Köyü’ne Nasıl Gidilir?

Sille’ye en yakın durak 4 dakikalık yürüme mesafesinde bulunuyor. Halk otobüsleri ile bölgeye ulaşmak mümkün. 64-B nolu otobüs, buraya ulaşan İlk otobüstür. 64-A ve 99-A nolu hatları kullanarak da bölgeye rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Otobüsler Konya merkezden kalkıyor ve yaklaşık olarak yol yarım sat sürüyor.

Sille’de Ne Yenir?

Bölgede hoş vakitler geçirebileceğiniz cafeler ve restoranlar var. Acıktıysanız ve acaba ne yemeliyim? diye düşünüyorsanız benim size tavsiyem bölgenin en önemli ve lezzetli yemeği Kuzu Tandır’ın tadına bakmanız. Ağızda dağılan lokum gibi kuzu tandırı, hemen hemen tüm restoranlarda bulabilirsiniz. Kahvaltı yapmak yada ayak üstü çabucak bir şeyler atıştırmak isterseniz de sıcak bir çay eşliğinde sac da pişirilmiş peynirli, ıspanaklı, kıymalı gözleme çeşitlerini tercih edebilirsiniz.

Sizde tarihi mekanları gezmeyi seviyorsanız Sille Köyü bunun için bulunmaz bir fırsat. Konya’ya kadar gelmişken bu güzel bölgeyi mutlaka gezmeden dönmeyin derim.

Adamkayalar | Nerede? Nasıl Gidilir? Tarihi 2023

Adamkayalar, dünyada bir benzeri daha bulunmayan günümüze kadar ulaşabilmiş harika bir antik miras. Bazı yerler vardır ki sizi görür görmez büyüler ve görselliği karşısında hayran kalırsınız. İşte Adamkayalar kabartmalarının bulunduğu alan tam da böyle bir yer.

Adeta bir açık hava müzesi olan Adamkayalar, Mersin’in Erdemli İlçesi’nde Şeytan Vadisi’nin yamacına ustaca işlenmişler. Ulaşımı biraz meşakkatli olsa da inanın harika bir işçiliğe sahip olan alana ulaştığınızda iyi ki gelmişim diyeceğinize eminim.

Bir Diğer Mersin Gezilecek Yerler | Tarihi ve Doğal Güzellikler makalemin geziniz sırasında size oldukça faydalı olacağını düşünüyorum. Detaylar için linki tıklayın.

Adamkayalar | Mersin

Yemyeşil bir vadinin etrafına kayalara oyularak yapılan kabartmaların nasıl yapıldığı düşüncesi insanın beynini kurcalamıyor değil. Güçlükle inilen derin bir vadide kabartmalar öyle bir yere yapılmış ki muhteşem manzarasıyla Şeytan Vadisi tam karşısında yer alıyor. Antik dönemde yapılan bu tür görkemli yapıları genellikle ulaşılması zor alanlara yapmayı tercih ettikleri gibi manzara olarak da en güzel yere konumlandırmışlar.

Adamkayalar Kabartmaları

Roma dönemine ait kabartmalar

Kabartmaların bulunduğu alanı bulmak pek de kolay değil. Sizlere aşağıda Adam Kayalara Nasıl Gidilir? başlıklı bölümde bu bölgeye nasıl ulaşabileceğiniz ile ilgili tüm detayları anlatmaya çalıştım. Şimdi gelelim bu harika güzelliklerin bulunduğu alanı keşfetmeye.

Şeytan Deresi

Adamkayalar Tarihi

Alana ilk girdiğinizde sağ tarafınızda kabartmaların olduğu bölümü göreceksiniz. Sol tarafınızda ise bütün ihtişamıyla boylu boyunca uzanmış Şeytan Deresi yer alıyor. Kayaların üzerleri oyularak yapılmış toplam 9 niş yani çerçeve bulunuyor. Bunların içlerinde ise 11 erkek, 4 kadın, 2 çocuk, bir dağ keçisi ve 1 Roma kartalı kabartması yer alıyor. Kabartmaların tarihi M.Ö 4 yy’dan, M.S 2 yy kadar uzanıyor. Roma dönemine ait olduğu düşünülen kabartmaların bulunduğu nişlerin içlerinde dönemin önemli kişileri ve rahiplerin kabarmaları yer alıyor. Bu da bölgenin kutsal bir alan olduğu düşüncesini destekliyor. Rahiplerin kabartmaları yapılarak da onlara duyulan saygı ve minnet gösterilmeye çalışılmış.

Kayalara oyularak yapılmış kabartmaların geriden görüntüsü

Kabartmaların her birinin altında kim tarafından ve kimler adına yapıldığı hakkında bilgiler mevcut. Figürleri simgelenen rahiplerin isimleri de bu yazıtlarda belirtilmiş. Fakat hala bu bölge ve kabartmalar hakkında kesin bilgilere ulaşılamamış.

Kayalar içerisinde en sık rastlanan figürler ölülerin ziyafet sahneleri oluyor. Genellikle ölülerin yalnız olarak resmedildiği kabartmaların bazı bölümlerinde eşleri ve oğullarının da olduğu kabartmalar dikkat çekiyor.

Askerlerin aileleri ile vedalaşma sahneleri

Başka bir kabartmada ise ölmüş olan bir askerin eşi ve çocuklarıyla vedalaşması sahnelenmiş. Ayakta duran asker, oturmuş vaziyette bulunan eşiyle tokalaşırken, hemen ön kısmında da çocukları yer alıyor. Kabartmaların bulunduğu nişin önünde sunaklar bulunuyor. Yağmur sularının ve doğal faktörlerin zarar verdiği kabartmaların bazı bölümleri tahrip olmuş durumda. Defineciler kabartmalara av tüfekleri ile ateş ederek zarar vermelerinin yanı sıra alanda dinamit patlatarak eserlerin ve çevrenin önemli ölçüde zarar görmelerine neden olmuşlar. Öyle ki bu güzel alanın bazı bölümlerinde de insanları rahatsız edecek şekilde çöpler bulunuyor. Bu da bizim tarihi eserlere ve çevreye ne kadar duyarlı olduğumuzun bir göstergesi diye düşünüyorum.

Oturarak ayin yapılan alan ve kabartmalar

Adamkayalar sadece bu bölgeyle sınırlı değil. Yaklaşık olarak 25 metre ileride kabartmaların devamı yer alıyor. Bu bölümde bizi biraz rahatına düşkün kabartmalar karşılıyor 😀. Uzanmış şekilde bulunan figürlerin sağ tarafında bir erkek ve kadın figürü bulunurken sol tarafında ise çerçeve içerisinde 3 tane asker resmedilmiş. Kabartmalara çıkan yol üzerinde 5 adet basamağın olması buranın oturarak ayin yapmak için düzenlenmiş bir alan olduğunu işaret etmektedir.

Adamkayalar’a Nasıl Gidilir?

Adamkayalar’ı bulmanıza yardımcı olacak tabelalar

Mersin’e 72 km ve Kızkalesi’ne yaklaşık olarak 7 km mesafede bulunan Adamkayalar’a ulaşabilmek için Kızkalesi – Erdemli yolu ile ilerlediğinizde karşınıza Adamkayalar tabelası çıkacaktır. Buradan kuzey yönüne doğru dönerek Hüseyinler yolu ile ilerlemeye devam etmelisiniz. Yaklaşık 7 km’lik bir yolculuğun ardından Adamkayalar tabelasını görürsünüz. Eğer Hüseyinler tabelasını görürseniz bu çok ileri gittiğinizi gösterir. Buraya kadar devam eden yolun bundan sonraki kısmı bozuk ve toprak yol olarak devam ediyor. Aracınızı uygun bir yere park ederek yola yürüyerek devam etmelisiniz.

YOL TARİFİ

Şeytan Deresi ( Şeytan Vadisi)

Bu bölgeye gereken önem maalesef gösterilmemiş. Kabartmaların bulunduğu alana inebilmek için merdiven yada yol bulunmuyor. Kayaların üzerlerine yapılmış olan ok işaretlerini takip ederek vadiden aşağıya doğru inmek gerekiyor. Şunu belirtmeliyim ki bu iniş sanılandan daha zor. Dik bir yamaçtan inildiği için küçük bir dikkatsizlik oldukça büyük sorunlara yol açabilir. Acele etmeyin. Dikkatli ve yavaş yavaş inmeye çalışın. Elinizde hiçbir eşya bulunmamasına ve ayakkabınızın bu tür yerler için uygun olmasına özellikle dikkat edin.

Adamkayaları merak edip görmek isteyen çoğu ziyaretçiler buralara kadar gelip sırf Şeytan Deresine inen yolun zor ve tehlikeli olmasından dolayı geri dönebiliyorlar. Eğer sizin de bu güzel antik alanı gezme niyetiniz varsa bütün bu sorunları göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.

Ayrıca emin olun benzersiz güzelliğe sahip olan Adamkayaları görünce bu meşakkatli yolculuğu hemen unutuveriyorsunuz.

Adamkayalar Nerede?

Adamkayalar Giriş Ücreti 2023

Adamkayaları gezebilmek için hiç bir ücret ödenmiyor.

Adamkayalar Ziyaret Saatleri

Adamkayalar’ın bulunduğu alanı ziyaret edebilmek için herhangi bir saat sınırlaması bulunmuyor. Günün her saatinde ziyaret edilebilir.

Bugünkü gezimizin de sonuna geldik. Adamkayalar Kabartmaları gerçekten de görülmeye değer bir yer. Bu güzel alanı gezebilmek için yaklaşık olarak 3 saatinizi ayırmanız yeterli olacaktır. Günübirlik bir gezi olacağından burayı gezdikten sonra kalan zamanınızda Mersin’in görülmeye değer diğer güzel alanlarını da gezebilirsiniz. Özelliklede doğal bir oluşum olan Cennet Cehennem Mağarasını gezmenizi tavsiye ederim.

Hierapolis Antik Kenti | Nerede? Tarihi, 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Hierapolis Antik Kenti, ülkemizin en önemli tarihi kalıntıları arasında yer almaktadır. ”Kutsal Kent” olarak adlandırılan bu değerli yapı yılda binlerce yerli ve yabancı ziyaretçinin uğrak yerlerinden biri. Sizler için Hierapolis Antik Kenti Nerede? Nasıl Gidilir? Hierapolis Antik Kenti Tarihi, Hikayesi, Özellikleri, Giriş Ücreti ve Ziyaret Saatleri hakkında detaylı bilgilere makalemin içinde yer verdim. İyi Okumalar!

Hierapolis Antik Kenti Hakkında Bilgi

Denizliye 18 km mesafede yer alan antik kent, içerisinde geç Helenistik ve erken Hristiyanlık dönemlerinden kalma tapınakların ve dini yapıların bulunduğu tarihi bir merkezdir. Kentte bulunan dini yapılardan dolayı ” Kutsal Kent” olarak da anılır. İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Phillippus‘un mezarının burada olmasından dolayı Hristiyanlık açısından önemli bir dini merkez olarak kabul ediliyor. Ayrıca Denizli’nin bin bir derde deva termal sularına sahip Pamukkale Travertenlerinin hemen yanı başında bulunuyor. Bu muhteşem özelliklerin hepsi bir arada olunca Unesco Dünya Mirasları Listesine dahil edilmiş.

Antik Kent tiyatro sahnesi

Hierapolis Antik Kenti Tarihi

Kentin kuruluşu hakkında maalesef pek fazla bilgi yok. MÖ. II. YY. Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından kurulduğu ve Bergamanın kurucusu Telephos’un karısı Hiera’nın isminin kente verildiği düşünülüyor. Antik kent tarihi boyunca pek çok depremler yaşamış,  Roma İmparatoru Neron döneminde ise en büyük hasarı görmüş. Kent tekrar yenilenmiş fakat Helenistik dönem izleri bu yenilemeyle tamamen silinmiş. Yerini Roma kenti görünümü almış. Aziz Philipin burada öldürülmesinden dolayı en önemli Hristiyanlık merkezlerinden biri olarak kabul edilen Hierapolis Antik Kenti, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiş.

Hierapolis Antik Kenti Gezilecek Yerler – Bölümler

Antik tiyatro, Roma hamamı, Hierapolis arkeoloji müzesi, Antik havuz, Apollon Lairbenos tapınağı, Nekropol, Aziz Philippus kutsal alanı, Hierapolis Antik Kenti içerinde yer alan tarihi yapılardır. Yapıları gezerken sesli rehber hizmeti veriliyor. Böylelikle tüm bölümlerin tarihi hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

Hierapolis Antik Tiyatrosu

9.500 kişilik oturma kapasitesine sahip olan Hierapolis Antik Tiyatrosu, 1800 yıllık bir maziye sahip. Yapım aşaması uzun yıllar sürmüş ve 150 yıl sonunda tamamlanabilmiş. Tiyatronun seyirci izleme alanı 8 basamakla 9 galeriye ayrılmış 50 sıradan oluşuyor. Sahne arkasındaki sütunların arasını birbirinden gösterişli heykeller süsülüyor. Duvarlarda ise, farklı dönemlere ait, dini ayin sahneleri, tanrılar ile devler arasındaki savaşlar, imparatorların taç giyme merasimleri, Apollon ve Artemisin doğuşu, kentte yapılan sportif yarışlar, müzik ve eğlence sahneleri tasvir edilmiş.

Kleopatra Havuzu

Kleopatra Havuzu

Hierapolis Antik Kenti içinde, Pamukkale Travertenlerinin yukarı kısmında bulunan Kleopatra Havuzunun oluşum hikayesi bir hayli ilginç. Daha öncede bahsettiğim gibi kent pek çok deprem yaşamış. M.S 7. Yüzyılda yaşanılan bir depremde şehirde derin çukurlar ve yarıklar oluşmuş. Bu çukur ve yarıklardan termal kaynak suları çıkıp şehrin sular altında kalmasına sebep olmuş. Şehrin işlemeli sütunları da suların içine gömülmüş. Kentte çıkan bu termal suların hastalıklara ve cilde iyi geldiği keşfedilince ünü sınırlar ötesine yayılmış. Güzelliği ile nam salmış Mısır Kraliçesi Klepatra da dilden dile dolanan havuza gelip girince olanlar olmuş. Kleopatra da buradaydı güzelliğini havuzdan aldı  diyenlerin ardından havuzun adını Kleopatra Havuzu koymuşlar.

Aziz St. Philippus ‘un Mezarı

Aziz St. Philippus ‘un Mezarı

Hierapolis Antik Kenti Hıristiyanlar için önemli bir hac merkezidir. Bunun en önemli sebebi ise Aziz St. Philippus’un Mezarının antik kent içerisinde yer alması. St. Philippus M.S. 80 yılında Hristiyanlığı yaymak için Hierapolis’e gelmiş ancak çarmığa gerilerek öldürülmüş. Mezarı Antik Kent içerisine defnedilmiş ve adına 32 odalı ,8 cepheli bir Kilise yaptırılmış. “Martyrion” adı verilen Kilise ruhsal hastalıkların tedavi merkezi olarak kullanılmış.

Hierapolis Arkeoloji Müzesi

Hierapolis Arkeoloji Müzesi

Hierapolis Antik Kenti kazılarında ortaya çıkarılan tarihi eserler Hierapolis Arkeoloji Müzesi bünyesinde sergileniyor. Heykeller, lahitler, çeşmeler, kütüphane ve pek çok değerli eseri müze içerisinde görmek mümkün. Beycesultan Höyüğünün yanı sıra, Çürüksu Vadisi, Tripolis, Colossai ve Laodikeia antik kentlerinden çıkarılan pek çok tarihi esere de ev sahipliği yapan müzeye gelerek tarihte bir yolculuk yapabilirsiniz.

Hierapolis Antik Kenti Nerede?

Hierapolis Antik Kenti’ne Nasıl Gidilir? Yol Tarifi

Hierapolis Antik Kenti’ne ulaşım oldukça kolay. Denizli merkezden Pamukkale travertenlere her yarım saatte bir kalkan dolmuşlar bulunuyor. Bunlara binerek bölgeye ulaşabilirsiniz. Antik kent ve travertenler aynı yerde bulunuyor zaten. Şayet özel aracınızla gidecekseniz Ankara Bulvarı yoluna çıkarak yol üzerinde bulunan yön tabelalarını takip edin. Yaklaşık 20 km sonra meşhur antik kente ulaşmış olacaksınız.

YOL TARİFİ

Hierapolis Antik Kenti Giriş Ücreti 2023

Hierapolis Antik Kenti Giriş Ücreti 150 TL’dir. Kleopatra Havuzunda yüzmek isterseniz ayrı ücret ödemeniz gerekiyor ama seyretmek bedava. Antik kenti Müze Kart ile gezebilirsiniz. Müze Kart ile yılda 2 defa gezmek mümkün. Plus Müze Kartlılar ise sınırsız ziyaret edebiliyor.

Hierapolis Antik Kenti Ziyaret Saatleri 2023

*Açılış Saati: 06:30
*Kapanış Saati: 20:00
*Gişe kapanış Saati: 19:30
*Hafta içi her gün ziyarete açık.

Hierapolis Antik Kenti Adres ve İletişim Bilgileri

Adres: Merkez, 20190 Pamukkale/Denizli, Turkey
E-mail:denizlimüzesi@ktb.gov.tr

Buralara kadar gelmişken antik kentin hemen yanı başında bulunan Pamukkale Travertenlerini ziyaret etmeden dönmeyin derim. Tarihi yapılar arasında geçmişe yolculuk ederken kaplıca sularında şifalanabilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmayın.

Panorama 1453 Tarih Müzesi | Nerede? Nasıl Gidilir? 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Panorama 1453 Tarih Müzesi, tarihin en önemli olaylarından biri olan İstanbul’un fethinin en güzel şekilde anlatıldığı bir müze. Bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olan Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u feth edişi bu müzede detaylı bir şekilde anlatılmaya çalışılmış. Tarihe ışık tutan Panorama 1453 Tarih Müzesini gelin hep beraber gezelim.

Panorama 1453 Tarih Müzesi

Panorama 1453 Tarih Müzesi

Dünyanın ilk panoramik müzesi unvanına sahip olan müze, İstanbul‘da gezilip görülmesi gereken en önemli yerler arasında geliyor. Buram buram tarih kokusunu damarlarınızda hissettiğiniz müzeye geçmişimizi öğrenebilmeleri için özellikle çocuklarınızı da getirmenizi öneririm. Emin olun hem keyifli vakit geçirecekler hem de geçmiş tarihimize ait önemli bilgiler onlarında dikkatini çekecek. Gelelim harika görselliğe sahip olan Panorama 1453 Tarih Müzesi ile ilgili edindiğim bilgilere.

Müze içerisinde bulunan resimler

Panorama 1453 Tarih Müzesi Hakkında Bilgi

Müze, fethin rüyasının görüldüğü alanda kurulan Topkapı Kültür Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. 2005 yılında yapım çalışmalarına başlanılan müze için 5 milyon dolar harcanılarak 2008 yılında tamamlanmış. Müzenin panoramik resim çalışmalarına ressam ve çizgi film yönetmeni Haşim Vatandaş ile birlikte 8 sanatçının ortak çalışmaları ile hayat verilmiş.

Müzede yer alan tarihi toplar

Müzeye ilk girişte büyük bir strateji ve en önemlisi kalbindeki iman gücü ile İstanbul’u feth eden büyük komutan Fatih Sultan Mehmet’in silüeti karşılıyor. Duvarlarda ise fethi anlatan bilgiler ve haritalar bulunuyor. Müzenin en önemli kısmı olan panoramik resimlerin olduğu alana inilen merdivenlerin duvarlarında Rumeli ve Anadolu Hisarlarına ait kabartmaların yanı sıra gemilerin karadan çekilme anlarını anlatan kabartmalar da bulunuyor.

İstanbul’un Fethinden bir sahne

Merdivenleri ilerleyip müze’nin kalbi diyebileceğimiz asıl önemli olan alana geliyoruz. Burası 38 metre çaplı bir yarım kürenin üzerine kurulmuş ve toplam 2350 metrekarelik bir alanı kaplıyor. Üzerinde 10.000 figürün bulunduğu resim harika bir görselliğe sahip. Resmin gerçekliğini ve boyutlarını kavramayı sağlayacak referanslar, başlangıç ve bitiş gibi dayanak noktaları bulunmuyor. Resmin bittiği yer olmadığı için resmin gerçek boyutunu kavrayamıyorsunuz. Kapalı bir alanda olmanıza rağmen 3 boyutlu resim sayesinde kendinizi adeta açık havada gibi hissediyorsunuz. Resmin etkisi platformun etrafında bulunan maketler ve ses efektleri ile daha da artırılmış. Gökyüzünün de resme dahil edilmesi ortaya harika bir görsel şölen çıkmış.

Panorama 1453 Tarih Müzesi Nerede?

Panorama 1453 Tarih Müzesi’ne Nasıl Gidilir?

Metrobüsle;

Metrobüsle Topkapı Durağına kadar gelmeniz gerekiyor. Durakta indikten sonra tarihi surlar yönüne doğru üst geçidi geçerek Topkapı Kültür Parkı’na gelin. Parkın içinden 5 dakikalık kısa bir yürüyüşle müzeye kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

Tramvay ile;

Tarihi Kabataş – Bağcılar tramvay hattını kullanarak Topkapı durağında inin. Buradan da Topkapı Kültür Parkı içerisinde yürüyerek müzeye ulaşabilirsiniz.

YOL TARİFİ

Panorama 1453 Tarih Müzesi Giriş Ücreti 2023

Yerli Ziyaretçi30,00 TL
Yabancı Ziyaretçi80,00 TL
Öğrenci, Öğretmen ve Askeri Personel20,00 TL

Giriş ücreti nakit ve Türk Lirası olarak alınıyor. Müze Kart geçerli değil.

Panorama 1453 Tarih Müzesi

Panorama 1453 Tarih Müzesi Ziyaret Saatleri 2023

Müze, her gün 08:00 – 19:00 saatleri arası ziyarete açık. Size tavsiyem bu güzel müzeyi rahatça gezebilmek için kapanış saatine yakın bir saatte gitmemeniz. Tahmini olarak 1 saat müzeyi gezmeniz için yeterli olacağından daha rahat bir vakitte gitmenizi öneririm.

Panorama 1453 Tarih Müzesi Adres ve İletişim Bilgileri

Adres: Merkez Efendi Mahallesi, Topkapı Kültür Park İçi Yolu, 34015 Zeytinburnu/İstanbul, Turkey

İletişim: +902124151453

E-posta: info@panoramikmuze.com

MOSTAR KÖPRÜSÜ / BOSNA-HERSEK

Mostar Köprüsü ile ilgili bu yazımda köprünün tarihi geçmişi, hangi olayları yaşayıp günümüze kadar ulaşabilmiş ve daha birçok köprü hakkında bilinmeyenleri paylaşmaya çalışacağım. Seyahatiniz sırasında bu bilgilerin size çok faydasının olacağını düşünüyorum.

İstanbul‘da bulunan Miniatürk Müzesinde Mostar Köprüsünün minyatürü bulunuyor. Detaylı bilgi için linki tıklayın.

Mostar Köprüsü / Bosna -Hersek

Köprü Bosna- Hersek’in Mostar şehrinden geçen Neretva Nehri üzerine kurulmuş bir köprüdür. Çok acılı yıllara şahitlik etmiş ve hala izlerini taşıyan bu yaşlı köprü sadece tarihi yönü ve mimari yapısıyla değil, Kentin Boşnak ve Hırvat halkının bir kıyıdan diğerine geçişine izin vermiş. Şehir ismini de bu tarihi yapıdan almış.

Mostar Köprüsü Tarihi

Mostar Köprüsü

Orjinal köprü, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566’da inşa edilmiş. Neretva Nehri üzerinde, 24 metre yüksekte 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan Mostar Köprüsü 9 yılda tamamlanabilmiş. Döneminin en gelişmiş teknolojisiyle yapılan köprüde, 456 kalıp taş kullanılmış.

Avrupa’daki Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan Mostar köprüsü, atlama platformu haline getirilmiş. Cesur gençler ,özellikle de evlenme arifesinde olan erkekler eşlerine cesaretlerini ispatlayabilmek için bu köprüden atlarlarmış. Zamanla bu bir gelenek haline gelmiş ve hala gittiğinizde mevsime ve soğuğa aldırmadan suya atlayanları görebilirsiniz.

Köprüden Atlayan Gençler

Mostar Köprüsü Hakkında

Acımasız Yıkım

Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Yahudileri birleştirerek kültürel bir simge görevi üstlenen bu tarihi köprü ne yazık ki acımasız savaşın kurbanı oldu. İlk saldırıya, Bosnalı Sırplar tarafından başlayan iç savaş sırasında maruz kaldı.  9 Kasım 1993’te ise Hırvat tankları en büyük zararı vererek, köprünün tamamen yıkılmasını sağladılar. Tam 427 yıl hoşgörünün ve kardeşliğin simgesi haline gelmiş olan köprünün dev taşları Neretva Nehri’nin sularına gömüldü.

Mostar Köprüsünün Yıkım Görüntüleri

Yeniden Ayağa Kalkış

Savaş sonrasında yaralar yavaş yavaş sarılmaya çalışılırken köprünün yeniden yapılmasına karar verilir. 1997’de Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), UNESCO, IRCICA ve Dünya Bankası’nın desteğiyle köprünün yapımına başlandı. Başta savaş sırasında sulara gömülen köprünün taşları Neretva Nehrinden çıkarılmaya çalışılır. Bunu da Macar ordusunun dalgıçları üstlenir. Çıkarılan orjinal taşlar Hırvat tanklarının bombalamasından ve suyun içerisinde uzun süre kalmasından dolayı tahribata uğrayarak kullanılmayacak hale gelmiştir. Bunun üzerine köprünün yapıldığı ilk zamanlardaki gibi aslına uygun taşları yapabilmek için kapalı olan taş ocağı yeniden açılır.

Mostar Köprüsü Yeniden Ayağa kaldırıldı.

Türkiye’den Bosna-Hersek’e yardım amaçlı 17 kişilik bir ekip katılır. Grupta bulunan taş ustaları Unesco tarafından sınavdan geçirilir. Türkiye’den 3 , Bosna-Hersek’ten de 4 kişilik mühendis ve mimardan oluşan grubun özverili çalışmalarıyla Mostar Köprüsü yeniden ayağa kaldırılır. Türkiye’nin 1 milyon dolarlık yapmış olduğu yardımda bu gibi durumlarda yardımlaşmanın ve kardeşliğin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.

Orjinaline sadık kalınarak tekrar inşa edilen tarihi köprü, 23 Temmuz 2004 tarihinde çok sayıda devlet temsilcilerinin ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bir törenle, İngiliz Prensi Charles tarafından açıldı.

Tarihi Köprünün harika görüntüsü

Mostar Köprüsü Nerede?

Her zaman birleştirici görevi üstlenen köprü batıda Hırvatlar , diğer yakasında doğuda bulunan Müslüman halkı yıllarca bir araya getirdi. Savaş sırasında şehirden ayrılan Sırplar ise bir daha geri dönmediler.

2005 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor. Mostar şehri hala farklı kültürlerin izlerini taşıyor. 2 Sırp Ortodoks ve 1 katolik kiliseyi içerisinde barındıran şehirde 43 cami, mescit ve pek çok tarihi hamam görmek mümkün. Mostar Köprüsünün iki ucunda bulunan kulelerde oldukça dikkat çekici. Bu güzel şehir, 1986 yılında Ağa Han Dünya Mimarlık ödülüne layık görüldü.

Mostar Köprüsüne Nasıl Gidilir?

Meşhur tarihi köprüye ulaşmak çok kolay. Şehire giriş yaptığınızda yürüyerek köprüye ulaşmanız çok uzun sürmeyecek. Arabayla geldiyseniz köprüden geçmeniz mümkün değil. Araç geçişi yok. Köprüye giden cadde araç trafiğine kapalı. En yakın gördüğünüz yerde aracınızı park ederek yürümenizi tavsiye ederim.

Yerebatan Sarnıcı Gezi Rehberi | Tarihi, 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Yerebatan Sarnıcı İstanbul‘un en mistik alanlarından biri. Zaten bu büyülü şehirde nereye adımınızı atarsanız atın ya bir tarihi yere yada ilginç yapılara rastlarsınız. Bu güzel yapı Sultanahmet’te bulunuyor. İstanbul’u gezmeye gelenler için Sultanahmet’in oldukça önemli bir yeri vardır. Çünkü pek çok önemli gezilecek alan bu bölgede yer alıyor. Eğer tarihe biraz merakınız varsa ve farklı bir mekanda biraz vakit geçirmek istiyorsanız işte tam size göre bir yer önerisi.

Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet meydanında olduğundan dolayı oldukça fazla ziyaretçisi olan bir yer. Benim size tavsiyem Sultanahmet’e kadar gelmişken bu güzel mekanı görmeden, o mistik havasını solumadan gitmeyin derim. Gelelim bu farklı yapı hakkındaki bilgilere.

Yerebatan Sarnıcı Tarihi

İstanbul üç tarafı denizlerle çevrili bir şehir olduğundan herkesin tek isteği İstanbul’u ele geçirmekti. Bu yüzdende sürekli kuşatma altında olan bir şehirdi. En büyük sıkıntıda bu dönemde halkın ihtiyacı olan suyu şehir’e getirebilmekti. Halkın bağ ve bahçelerini ekerek yiyecek ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ihtiyaçları duydukları suya ancak sarnıçlar sayesinde ulaşabilirlerdi. Bu bölgede daha önceden bir sarnıç varmış fakat çıkan yangın sonucu büyük hasara uğramış. Bunun üzerine Bizans döneminde ( 532 yılında) şehrin su ihtiyacını karşılayabilmek için Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından yapılmış. I. Justinianus, bizim çok önemli bir yapı olan Ayasofya’yı, şimdilerde Ayasofya Cami’yi inşa ettiren kişidir.

O dönem Belgrad Ormanları’ndaki Eğrikapı’dan kemerle ile getirilen su burada depolanmış. Bizans dönemi sonrası sarnıç uzun süre kapanmış. İstanbul’un fethinden ( 1453) sonra bir süre daha kullanılan sarnıcı, İslamiyet’in temizlik esasları gereği durgun su yerine akar vaziyetteki suyu kullanmayı tercih eden Osmanlı kullanmayı bırakarak, sadece Topkapı Sarayı’nın bahçesini sulamakta kullanmış. İleriki zamanlarda da Osmanlı kendi su tesislerini kurarak ihtiyaçlarını karşılamışlar.

Yerebatan Sarnıcı’nın dev sütunları

Yerebatan Sarnıcı Hakkında Bilgi

Çok ilginç ki sarnıcın batılılar tarafından fark edilmesi çok uzun yıllar sürmüş. Bir tesadüfe dayanan hikayenin başlangıcı 1544-1550 yıllarına dayanıyor. Bizans dönemine ait kalıntıları incelemek için İstanbul’a gelen Hollandalı gezgin P. Gyllius, Ayasofya’nın etrafında dolaşırken duyduğu şeyler ilgisini çeker. Buradaki evlerin zeminlerinde kuyuların olduğunu ve bu kuyulardan hem su hem de balık tutulduğu duyumlarını alır. Bunun üzerine araştırmaya başlayan P.Gyllius, çevrede bulunan ahşap bir binanın avlusundaki kuyuya inmeye karar verir. Eline aldığı meşale ile kuyudaki merdivenlerden inen gezgin gördükleri karşısında hayretler içerisinde kalır.

Sarnıcın dört bir yanını sandalla dolaşarak sütunları ve sarnıcın ölçüsünü alır. Gördüklerini ve araştırmalarını bir kitapta toplayarak yayınlar. Böylece tüm batıya sarnıcın varlığını duyurur. Tabii bunu duyan batılılar için İstanbul zaten çok önemli bir yer iken Yerebatan Sarnıcı da geldiklerinde görmeden gitmeyecekleri bir yer haline gelir.

Osmanlı zamanında Sultan III. Ahmet ve  Sultan II. Abdülhamid dönemlerinde onarımı yapılan sarnıç, 1987 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş ve şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Daha önceleri adı Bazilika Sarnıcı olan yapı, suyun içerisinde bulunan birbirinden gösterişli ve yüksek sütunlar nedeni ile halk arasında Yerebatan Sarnıcı adıyla anılmaya başlamış.

İstanbul’un altı, Bizans döneminden kalma yüzlerce sarnıçla dolu. Tarihi yarımada da 158 sarnıç bulunuyor. Binbirdirek, Şerefiye, Zeyrek öğrenebildiğim sarnıçlardan sadece bir kaç tanesi. Yerebatan Sarnıcı o dönemlerden günümüze kadar gelen en büyük sarnıçtır.

İşlemeleriyle göz kamaştıran sütun başları

Sarnıcın içerisine 52 basamaklı taş bir merdivenden iniyorsunuz. İçeride sizi oldukça büyülü bir atmosfer bekliyor. Loş ışıklar arasında dev sütunlar insanın gözlerini kamaştırıyor. Burada bulunan yapıların zarar görmemesi için ışıklar iyice kısılmış. Bu durumda da resim çekmek oldukça zor oluyor. Bu yüzdende çektiğiniz her resim karanlık çıkıyor. Etrafı gezmeye başladığınızda her biri 9 metre yüksekliğinde dev boyutta, toplam 336 sütunla karşılaşıyorsunuz.12 sıra halinde ve her sırada 28 adet sütun var. Bu sütunları çoğu mermerden yapılmış. Mimari açıdan farklılık gösteren sütunlar oldukça dikkat çekici. Başka eski yapılardan toplanarak Yerebatan sarnıcına getirilmişler.

Harika bir mimariye sahip olan yapıda dikkat çeken diğer bir unsurda sütun başlarının farklı olmaları. Bunun nedeni de 98 adedinin Corint üslûbu ile diğerlerinin ise Dor üslûbu ile yapılmış olmaları. Büyük çoğunluğu silindir şeklinde olan sütunların sadece bir kaç tanesi köşeli bir şekil’e sahip. İçerisinde bu kadar çok ve geniş sütunları barındıran 9.800 m2 alanı kaplayan dev yapı yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahip. Yapının duvarları Horasan harcından kalın bir tabakayla sıvanarak su geçmez hale getirilmiş.

Sesli Rehber Asistanı

Yerebatan Sarnıcı gezi platformu

Sarnıcın içerisine girdiğinizde karşınıza çıkan kulübedeki görevliler size sarnıcı gezerken yardımcı olacak sesli rehberi nasıl kullanacağınız hakkında bilgiler veriyorlar. Şimdilerde böyle tarihi mekanlarda ve gezilebilecek önemli yerlerde bu sesli rehber uygulaması mevcut. Bu sayede gittiğiniz güzergah üzerindeki eserler hakkında geniş çaplı bilgi sahibi oluyorsunuz. Turlarla gittiğiniz gezilerde size yardımcı olan rehberler vardır. İşte bu uygulama da bir nevi tek başınıza çıktığınız geziniz sırasında sizin rehberiniz oluyor.

Sarnıcın dip kısmı suyla kaplı. Bu yüzdende gezinizi kurulan gezi platformu üzerinde sürdürüyorsunuz. Bu dev sütunların ve mistik atmosferin büyüsünden çıkıp yere bakabilirseniz ışıkların altına toplanmış bir sürü balık görürsünüz. Boyutları bir hayli büyük olan balıkların Aynalı Sazan Balığı olduklarını ve gün ışığı görmedikleri için bu kadar büyüdüklerini öğreniyoruz.

Sarnıcın içinde bulunan balıklar

Suya daha da dikkatli baktığımız da parlayan bazı şeyler ilgimizi çekiyor. Meğer onlar gelen turistlerin ve hurafelere inanmakta üstüne olmayan yurdum insanının attıkları paralarmış. Her gün gelen yüzlerce yerli ve yabancı turistin suya para attığını düşünürsek bu paraların nerelere gittiği ve akıbeti hakkında kafalar biraz karışabilir. Bazen yapılan restorasyon çalışmaları sırasında sarnıçtaki su tamamen tahliye edildiği için paralar tamamen gün yüzüne çıkıyor. Hemen sevinmeyin paraları almak yasak😄

Giriş bölümünde tahtlara oturmuş padişah ve sultan kostümleriyle resim çekinenleri görüyorsunuz. İlginç ve bir o kadarda hoş bir alan oluşturulmuş. Buraya gelmişken farklı bir hatıra fotoğrafım olsun diyorsanız giyin kostümleri geçin fotoğraf makinasının karşısına. Hoppp bir bakmışsınız koskoca Kanuni Sultan Süleyman yada Cihanlar Sultanı Hürrem Sultan oluvermişsiniz 🙂

Yerebatan Sarnıcı Medusa Başları

Ters dönmüş Medusa Başları

Hiç şüphesiz Yerebatan Sarnıcı’nın en dikkat çekenleri Medusa başlarının olduğu ilginç sütunlar. Ziyaretçiler arasında sütunlardan daha çok Medusa’yı merak edip gelenler azımsanmayacak kadar fazla. Hani merak edildiği kadar da var diyelim. Çünkü daha önce gördüğünüz heykellerden biraz farklı. Nasıl mı? Baş aşağı ters bir şekilde duruyor. Anlatılan efsanelerin etkisinden midir? bilmem ama birazda ürkütücü diyelim.

Sarnıcın kuzeybatı köşesinde iki sütunun altında ters bir şekilde duran Medusa başlarının Roma dönemindeki heykel sanatçılarının ellerinden çıktığı biliniyor. Fakat buraya nasıl ve nereden getirildiği hakkında hiç bir bilgi mevcut değil. Medusa heykelleri ters durduklarından karşısına geçtiğinizde yüzlerini tam olarak görebilmek için istem dışı sizde kafanızı çevirmeye çalışıyorsunuz 😄 ve hal böyle olunca da etrafta kafasını çevirmeye çalışan bir sürü insan görüyorsunuz ve ortaya birbirinden ilginç görüntüler çıkıyor.

Yan yatmış Medusa Başı sütununun görüntüsü

Yerebatan Sarnıcı Hikayesi

Yıllardır bu Medusa başları ile ilgili anlatılan bir çok efsane var. Bunlardan ilki efsaneye göre yeraltı dünyasının dişi canavarları Gorgona kardeşlerden biri olan Medusa kendisine bakanları taşa döndürüyormuş. Önemli ve özel yapıları korumak için konulan Medusa heykellerinin Yerebatan sarnıcına da konulmasının asıl sebebinin bu yapıyı korumak amaçlı olduğu düşünülüyor.

Medusa başlarına baktığınızda yılan başlı olduğunu görürsünüz. Diğer bir efsaneye göre Medusayı bu hale getiren her zamanki gibi kadınlar arası kıskançlık 🙂 Medusa siyah gözleri, uzun saçları olan çok güzel bir kadınmış. Bir gün Zeus‘un oğlu Perseus’a aşık olur. Perseus’a aşık olan diğer bir isim Athena, Medusa’yı kıskanır ve saçlarını yılana çevirir. Bu olaydan sonra Medusa’ya bakan herkes taşa dönmeye başlar. Perseus Medusa’nın başını keserek onun bu gücüyle düşmanlara galip gelir.

İşte bu efsanelerden midir? bilinmez ama Medusa heykelini getiren işçilerin. heykele bakanların taşa döndükleri söylentilerinden korktuklarından dolayı ters koydukları düşünülüyor.

Ağlayan Sütun

Ağlayan Sütun

Sarnıcın sonlarına doğru ilerlediğinizde diğer sütunlardan farklı olan bir sütun göze çarpıyor. Dalları budanmış bir ağaç gövdesine benzeyen ve üzerinde kabartmadan yapılmış tavuk gözü şekillerine benzetilmiş motiflerle bezenmiş bu sütuna Gözyaşı Sütunu yada Ağlayan Sütun denilmiş. Sebebi ise sütunun üzerinde akan sular. Gözyaşı damları şekli verilmiş olan sütunun üzerinden aşağıya doğru ince bir şekilde sular süzülüyor.

Efsaneye göre Yerebatan Sarnıcı’nın yapım aşamasında çalışan kölelerin çektikleri eziyetleri temsil eden sütun burada ölen kölelerin anısına yapılmış. Sarnıcın tavanından damlayan suları görünce şaşırabilirsiniz. Genellikle kanalizasyon sularının aktığını düşünenlerin aksine, sarnıç içinden buharlaşan suyun yoğunlaşmasıyla oluşan damlalarmış. Bu yüzden yazın buharlaşma daha çok olduğundan haliyle su damları da bir o kadar artıyor. Islanan yürüme platformu gezinizi biraz zorlaştıracağından rahat yürüyebileceğiniz ayakkabıları giymenizi öneririm.

Yerebatan Sarnıcı Nerede?

Yerebatan Sarnıcına Nasıl Gidilir?

Tramvayla Ulaşım: Sarnıca ulaşmanın en kolay yolu tramvayı kullanmak. Kabataş-Zeytinburnu arasında çalışan tramvay hattını kullanarak Sultanahmet durağında inin. Zaten sarnıç çok yakın bir yürüme mesafesinde bulunuyor. Kısa bir yürüyüşün ardından Yerebatan Sarnıcı’na ulaşabilirsiniz.

Tramvayla Ulaşım: Vapurla geldiğiniz Eminönü’nden Marmaray yada tramvayı kullanarak Sirkeci durağında inin. Buradan da tramvaya binerek sarnıca ulaşabilirsiniz.

Otobüsle Ulaşım: Sultanahmet’e giden herhangi bir otobüse bindiğinizde sizi doğrudan Sarnıcın yakınına kadar getirecektir.

Özel Araçla Ulaşım: Eminönü’ne geldikten sonra Ayasofya yazılı tabelaları takip ederek sarnıca kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Yalnız benim size tavsiyem sarnıcın bulunduğu alan genellikle tramvay ve yayalara ayrılmış durumda. Aracınızı park edecek yer bulmakta bir hayli zorlanabilirsiniz.

Yerebatan Sarnıcı Ziyaret Saatleri 2023

Hafta sonları dahil, haftanın her günü açık olan sarnıç, saat sabah 09:00 ile akşam 19:00 arasında ziyaret edilebiliyor. Sadece dini bayramların ilk günlerinde saat 13:00’de açılıyor.

Yerebatan Sarnıcı Giriş Ücretleri 2023

  • Yerli Ziyaretçi: 50,00 TL
  • Yabancı Ziyaretçi: 190,00 TL
  • Öğrenci ve Öğretmen: 20,00 TL

Sarnıç Kültür Bakanlığı’na bağlı olmadığı için maalesef müze kart geçerli değil. Online bilet satışı da bulunmuyor. Kredi kartı ve nakit kabul ediliyor fakat döviz kabul edilmiyor.

Yerebatan Sarnıcı Adres & İletişim Bilgileri

Adres: Yerebatan Cad. Alemdar Mah. 1/3 34410 Sultanahmet-Fatih/İSTANBUL

Telefon: 0 (212) 512 15 70

E-Posta: info@yerebatan.com

YOL TARİFİ

Civarda Gezebileceğiniz Yakın Yerler

Sarnıç oldukça merkezi bir konumda bulunuyor. Çevresinde gezebileceğiniz pek çok tarihi ve güzel yapılar var. Sultanahmet Camii, Ayasofya Camii, Topkapı Sarayı, Türk ve İslam eserleri müzesi, Şerefiye Sarnıcı, yürüme mesafesinde bulunuyor. Yerebatan sarnıcını gezmeniz fazla uzun bir vakinizi almayacağından buraya kadar gelmişken yakınlarda bulunan bu yapıları mutlaka ziyaret edin derim.

yazılarımın dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum.

KIZ KULESİ ALTINDAKİ GİZEMLİ GEÇİT – TARİHİ SIR

Kız Kulesi efsanelere konu olmuş, hakkında pek çok rivayet bulunan harika bir tarihi yapıt. Kule İstanbul’un güzide semti Üsküdar‘da bulunuyor. İstanbul Boğazının incisi olarak adlandırılan Kız Kulesi, tarih boyunca şairlere, yazarlara ve ressamlara ilham kaynağı olmuş. Küçük bir ada üzerine kurulan Kız Kulesi’nin tarihi çok eskilere dayanıyor. Boğazın içinde muhteşem bir görsel. Görenleri  kendine hayran bırakan bir yapısı var. İnsan düşünmeden edemiyor. Denizin ortasına bu yapı nasıl yapıldı? yada niye yapıldı? diye. Hemen hemen herkesin aklına gelen bu soruların cevabını yazımda hep birlikte öğreneceğiz.

Gezme planı yapanlar mutlaka gelmeden önce İstanbul’da Gezilecek Yerler listesi hazırlamışlardır. Bu listenin başlarında Kız Kulesi yer alır. Bir zamanlar deniz feneri, gümrük istasyonu ve hapishane olarak da kullanılan Kız Kulesi, şimdilerde ise müze olarak kullanılmaktadır.

Kız Kulesi haritası

KIZ KULESİ ALTINDAKİ GİZEMLİ GEÇİT – TARİHİ SIR

Kulenin yapılma zamanı tam olarak bilinmemekle birlikte geçmişinin  2500 yıl öncesine dayandığı düşünülüyor. İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre Asya sahillerinden kopan bir kara parçasının zamanla Kız Kulesinin olduğu yere sürüklenmesiyle küçük bir adacık oluşmuş. İlerleyen zamanlarda Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa edilmiş. Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır.

Kız Kulesi Hakkında

Eski Leander Kulesi

Avrupalı Bazı tarihçilerin  Leander Kulesi dedikleri bu yapıyı Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u feth ettikten sonra yıktırır ve yerine topları koyabilecekleri yeni bir kule yaptırır. Ahşap dan yapılan kule çıkan bir yangın sonucu büyük hasara uğrar. Bunun üzerine taş ve tuğladan yeni bir kule inşa edilip, fener olarak kullanılan camlı bölme ve kurşunla kaplı kubbe eklenir.

Kız Kulesinin eski hali

Kuleye, II. Mahmud döneminde son tadilatı yapılır. Kız kulesinin kapısının üzerindeki mermere ünlü hattat Rakım tarafından, Sultan II. Mahmut’un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirilir. Kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği ilave edilir. Bayrak direği ile birlikte yaklaşık 40 metre yüksekliğinde, 1255 m2 yüzölçümüne sahiptir. İki tarafta da kapısı vardır. Etrafında büyük bir sahanlık bulunan Kule’nin üst tarafında da madalyon şeklinde bir mermer levha da bulunmaktadır.

Sultan II. Mahmut’un tuğrasının bulunduğu kapı.

Kız Kulesi Tarihi

Asıl görevi gemilere yön ve yol gösteren deniz feneri olarak uzun yıllar kullanılan kule, 1995 yılında özel bir işletmeye devredilerek şimdiki haline getirilmiş. Kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalınarak restore edilen kule,2000 yılında da bir bölümü müzeye çevrilerek halkın hizmetine açılır. 1830 lu yıllarda kule çıkan salgın hastalıklarda karantina hastanesi olarak da kullanılmış.

Binlerce yıllık gizemli bir tarihe sahip olan Kız Kulesi, eskiden boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmış. Kuleyle Avrupa yakası arasına zincir çekilerek buradan gemilerin geçişine izin verilmiş. Ağırlığı taşıyamayan zincirin kopmasıyla, kule Avrupa yakasına doğru yıkılmış. Kız Kulesini gezmeye gittiğinizde kuleden suyun içerisine baktığınızda yıkıntıları görebilirsiniz.

İşte Meşhur Kız Kulesi’nin günümüze kadar nasıl ulaştığının bilgileri böyle. Gel gelelim bu güzel yerle ilgili şimdiye kadar kulaktan kulağa söylenen efsanelere.

Kız Kulesi Efsanesi

Kız Kulesi Efsanesi

Bir gün Kral’a bir kahin tarafından kızının öleceği söylenir. Bazı Rivayetlere göre de Selçuklu Sultanı rüyasında kızının öleceğini görür. Kızının bir yılan tarafından ısırılarak öleceğini öğrenen Kral, bu durumdan çok etkilenir ve hemen bu kuleyi yaptırır. Çok sevdiği kızını da buraya yerleştirir. Kral kendi dahil hiç kimsenin buraya girip çıkmasına izin vermez. Hatta işi o kadar büyütür ki su ve süt için adacığa özel borular yaptırır. Bu boru kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.

Derken aradan yıllar geçer. Kralın kızı ateşli bir hastalığa yakalanır. En iyi hekimler seferber olurlar ve iyileştirirler. Kralın kızının sağlığına kavuştuğunu duyanlar pek çok yerden hediyeler yollarlar. Bu hediyelerin içerisinde de bir sepet üzüm vardır. Üzümün içine gizlenmiş yılan, Kralın gözünden bile sakındığı biricik kızını zehirleyerek öldürür. Demirden bir tabut yaptırılarak Ayasofya’nın girişine defnedilir. Tabutun üstünde bulunan iki delik hala gizemini koruyor.

Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın Buluşması

Hz. Musa İle Hz. Hızır’ın Buluşması

Kuran-ı Kerim’de, Kehf  suresinde Hz. Hızır’la Musa Aleyhisselamın buluşmalarından ve  yol arkadaşlıkları süresince aralarında geçen bazı sırlardan bahsedilir. Bu ayetlerde yer açık olarak belirtilmese de Hz. Hızır’la, Hz Musa’nın buluştuğu iki denizin birleştiği yerin, bazıları tarafından Kız Kulesinin olduğu yer olarak söylenir.

Kız Kulesi Altındaki Gizemli Geçit

Gelelim asıl konumuz olan Kız Kulesinin altındaki gizli geçide ve bu sırrı ortaya çıkaran hikayeye.

Sir Francis Crick

Esrarengiz Adam Kim?

Büyük bir antika koleksiyoncusu olan ünlü Sir Francis Crick in malikanesinin kapısı çalınır. Karşısında hiç tanımadığı aksanı son derece bozuk olan adam elindeki defteri göstererek bir şeyler anlatmaya çalışır. Arap olan adam, defterde önemli şeylerin olduğunu ve Sir Francis’ e hediye etmek istediğini söyler. Deftere göz atan Sir, teknik çizimler ve Arapça yazıların olduğunu görünce birkaç sterlin vererek defteri  alır ve adamı gönderir.

Defteri incelemeye başlar ve çizimlerin Kız Kulesine ait olduğunu görür. Fakat bir tuhaflık vardır. Notlarda Kız Kulesi’nin 3 katlı olduğu yazılıdır. Ama Sir, Kulenin 2 katlı olduğundan emindir. Çizimlerde bir yanlışlık olduğunu düşünür. Ama içinde bir şeyler onu kemirir durur. Merakına yenik düşerek defterdeki yazıları tercüme ettirir.

Sırlarla Dolu Gizemli Defter

Sır Dolu Defter

Notlara göre Kız Kulesinin mahzeninde aşağıya inen bir geçit’in olduğunu ve bu geçitten deniz tabanı altında bulunan bir başka yapıya ulaşılabileceği yazar. Bu yapının eski bir mağara içerisine inşa edildiğinden bahsedilir. Notlar içerisinde dikkat çeken bir detayda tüm ana hatlarıyla çizilmiş bir anahtar resminin olması. Kız kulesi içerisinde bu anahtar ile girilen yerlerde antik mekanizmaların yer aldığını öğrenen Sir Francis, kendisine bu defteri getiren gizemli adamı bulmak ister. Özel bir arama emri bile çıkarttırır ama nafile hiç bir sonuç alamaz.

Öğrendikleri karşısında iyice meraklanan Sir Francis’in Türkiye‘ye gelmekten başka çaresi kalmaz. Gelmeden önce ünlü bir zanaatkar’ a notlarda tasvir edildiği gibi anahtarın aynısını yaptırır. Dönemin İngiltere hükümetinden özel izin alınarak Türk yetkililerle temasa geçilir. Yanına birde koruma memuru verilmesi şartı ile Türk hükümetinden Mimari İnceleme adı altında 5 günlük bir izin alır.

İstanbul’da Garip İnceleme   

İstanbul’a gelen Sir Francis önce Üsküdar’a oradan da teknelerle Kız Kulesine ulaşır. Koruma memuru ile birlikte elinde tuttuğu defterde bahsedilen girişi bulur. Tam kulenin dibindedir. Burada sadece kocaman bir kayadan başka bir şey göremez ve etrafta biraz keşif yaptıktan sonra oteline döner. Odasında kayayı kırıp tekrar örmesi gerektiğini ve yanında bulunan koruma memurunun  işlerine mani olacağını düşünür. En kısa zaman da ondan kurtulmalıdır.

Kız Kulesinden nostaljik görüntüler.

Koruma Memuruna Rüşvet

Ertesi gün Kız Kulesine gitmek için yola koyulur. Memurla buluşurlar ve ona işlerinin ölçüm yapmak olduğunu, kendisinin gelmesine gerek olmadığını söyler. Fakat memur vazifesi gereği kabul etmez. Bunun üzerine Sir Francis’in yardımcısı daha önce kararlaştırdıkları üzere memura yüklü miktarda para teklif eder. Bir ömür çalışsa da kazanamayacağı parayı gören memur rüşveti kabul ederek oradan uzaklaşır.

Zorluklarla Dolu Gizli Odaya Giriş

Artık önünde hiçbir engel kalmayan Sir, çok heyecanlanır ve bir an önce kule de girişinin olduğu yere gider. Girişi kapatan 20-25 cm kalınlığındaki kayayı kırmaya başlar. Uzun uğraşlar sonucunda kayayı kırmayı başarır fakat büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Çünkü bekledikleri gibi bir anahtar bölmesi yerine daha büyük bir kayayla karşılaşır. Bu kayayı da büyük bir gayretle parçalarlar ama onun altından da başka bir kaya çıkar. Yorgunluktan bitap düşen iki maceraperest hazırladıkları alçıyla oyuğu kapatıp otellerine dönerler.

Gizli Geçite açılan kapak

3. günde diğer kayayı parçalayan Sir Franchis ve yardımcısı demir bir kapağa ulaşırlar. Üzerinde anahtar deliği bulunan bu kapak o kadar çok tahrip olmuştur ki anahtarla kapağı açmak imkansızdır. 3. günüde geride bırakarak otellerine dönerler.

İlginç Plan

Sir, sürekli kapağın nasıl açılacağını düşünür ama bir türlü bulamaz. Yardımcısı farklı bir fikir ortaya atar. Yüksek ısı vererek açabileceklerini söyler. Sir Franchis bunun çok dikkat çekeceğini, onun yerine kuvvetli bir asit ile kapıyı eritmenin daha etkili olacağını söyler ve hemen ertesi gün bu düşündüklerini gerçekleştirmek için kuleye gidip işe koyulurlar.

Bu sefer kapıyı eritmeyi başarırlar fakat saat o kadar geç olmuştur ki içeri girme işini yarına bırakırlar. Heyecandan uyuyamayıp sabahın ilk ışıklarıyla kulede olurlar.

Gizemli Odaya Giriş 

İçeri girmeyi başarırlar. Geçit çok karanlık ve dardır. Aşağıya inebilmek için bir ip sarkıtırlar ve yaklaşık 40 metre kadar derine inerler. Aşağıda büyük bir giriş onları karşılar. Kemerli ve Kubbesi olan bu bölümde gezinmeye başlarlar. Etraflarında pek çok oda ve bölme gören Sir Franchis ve arkadaşı hayretler içerisindedirler. Duvarda gördükleri freskler zamanla silinmiş ve okunamaz hale gelmiştir.

Kız Kulesinde bulunan gizemli kalıntılar.

Kız Kulesi Sırları

Çözülemeyen Kalıntılar

Yerlerde masa ve sandalyelerden kalma çürümüş tahta parçaları vardır. Ana odanın duvarındaki oyulmuş sembol dikkatlerini çeker. Bu Sembol ne Osmanlıya nede Bizans’a aittir. Bazı odaların çökmüş olduğunu görürler. Hayretler içerisinde etrafı gezerlerken küçük bir kılıç bulurlar. Kılıcın boyunun kısa, kabzasının da çok küçük olması tuhaflarına gider. Bunu ancak bir cücenin kullanabileceğini düşünürler.

Bulundukları bölümü yanlarında getirdikleri lambalarla aydınlatarak birçok resim çekerler. Kılıcıda yanlarına alarak yukarı çıkarlar. Bin bir zorluklarla açtıkları geçit kapısını bu defa çimentoyla kapatırlar.

Karbon Testi

Kılıç üzerinde Karbon testi yapılır. Test sonuçlarına göre Kılıç’ın 1600 ile 2000 yıl öncesine ait olduğu tespit edilir. Sembolle ilgilide araştırmalar yapılır fakat hiç bir uygarlıkla bir bağlantısı bulunamaz.

Sir Francis’in Gizli Kasasından Çıkanlar

Sir Franchise ait gizli kasa

Sir Franchis 2004 yılında ölür. O güne kadar Kız Kulesi ile ilgili bilgileri gün yüzüne çıkarabilmek için bankadaki gizli kasası açılır. Kasadan konu ile ilgili alınmış çeşitli notlar, Defter, buldukları kılıç, kulenin gizli kısmına ait 30 tane siyah beyaz fotoğraf bulunur.

Kız Kulesi Altındaki Gizemli Geçit.

Hala kasadan çıkanlarla ilgili araştırmalar sürüyor. Kesin olarak bir sonuca ulaşılamamış olmasının yanı sıra, yıllar geçmesine rağmen Kule ile ilgili sır perdesi bir türlü aralanamadı. İnsanların aklında hep, bu gizli mabed neden yapıldı? Sembollerin hiçbir uygarlıkla ilişkisi bulunamadı, öyleyse kimlere ait? Yoksa ani saldırılarda kuledekilerin saklanabilmesi için yapılmış bir yer mi? gibi sorular kaldı.

Evet bu soruların hepsi askıda kaldı. Gizemini koruyan bu tünellerle ilgili bazı eski kaynaklarda Kız Kulesinden geçen bir yeraltı tünelinden ve bu tünelin gizli bir ağ oluşturduğundan bahsedilir. İstanbul efsanelerle ve gizemlerle dolu büyülü bir şehir. Önümüze gün yüzüne çıkmamış daha nice gizli geçitler ve tüneller çıkacak. Bizi daha ne kadar şaşırtacak kim bilir.

Kız Kulesi Nerede?

Adres: Salacak Mevkii Üsküdar 34668 İstanbul

Kız Kulesine Nasıl Gidilir?

Kuleye nasıl gideceğiniz hakkında bilgi sahibi değilseniz verdiğim linki tıklayarak tüm gidiş güzergahlarını öğrenebilirsiniz. 👉 Yol Tarifi

Kız Kulesi İletişim

Telefon: 0 216 342 47 47

Fax: +90 (216) 495 28 85

WhatsApp: 0533 476 58 06

E-Mail: reservation@kizkulesi.com.tr

Kız Kulesi Giriş Ücreti 2022

Kız Kulesi Giriş Ücreti Yetişkinler için 60 TL ,Öğrenci ve 60 yaş üstü 40 TL. Biletler sahildeki gişeden alınıyor.

Kız Kulesi Ziyaret Saatleri

Kule haftanın her günü 09:00 – 19:00 saatleri arasında ziyarete açık.

Galata Kulesi | Nasıl Gidilir? 2023 Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri

Galata Kulesi nelere şahitlik etmedin ki sen. Tepende kuş olup uçan mı olmadı? Yangınlar mı görmedin? yoksa romantik evlilik tekliflerine mi şahitlik etmedin? O kadar güzel bir yapı ki hakkında konuşulacak çok şey var.

Kuşkusuz İstanbul‘da gezilecek yerler denilince Galata Kulesi ilk akla gelenlerden oluyor. Bu görkemli yapıyı şehrin en önemli sembollerinden olması ile birlikte dünyanın en eski kulelerinden olma özelliği taşıyor. Şimdi gelin hep beraber tarihinde pek çok kez savaş ve yangın görmüş olmasına rağmen hala dimdik ayakta durmayı başarabilmiş kule hakkında Galata Kulesi Tarihi, Efsanesi, Nerede? Nasıl Gidilir? Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri, İletişim, Adres bilgilerine hep beraber göz atalım.

İstanbul’a Yakın Gezilecek Yerler yazımın ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

Galata Kulesi Tarihi

Kulenin akşam muhteşem görüntüsü

Kule ilk olarak  Bizans İmparatoru Anastasius Oilosuz tarafından 528 yılında fener olarak inşa ettirilmiş. Ana malzemesi ahşap olan bu yapı, denizcilere yol göstermesi amacı ile yapılmış. Haçlı savaşları sırasında yağmalanan ve yakılan fener büyük hasara uğramış. Bunun üzerine Cenevizliler tarafından 1348 yılında yığma taşlardan kule yeniden inşa edilmiş ve isim olarak da İsa Kulesi denilmiş.

Kulenin yerden yüksekliği 69.90 metre, duvar kalınlığı 3.75 metre, dış çapı da 16.45 metredir. Yapılan statik hesaplamalara göre ise ağırlığının 10.000 ton olduğu tahmin ediliyor. Kule 9 katlı ve içerisinde asansör bulunuyor.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle Osmanlı hakimiyetine geçen kule pek çok görev üstlenmiş. Bir dönem Hristiyan esirlerin bulunduğu hapishane iken daha sonra rasathane, sığınak ve yangın gözlem evi olarak kullanılmış.

Cenevizlilerin yerleştirdiği kulenin üzerinde bulunan Haçlı işaretinin olduğu külah bizzat Fatih tarafından yıktırılmış. Zaman zaman bir çok nedenden dolayı hasar gören kule bugünkü haline 2. Mahmut döneminde yapılan onarımlardan sonra gelmiştir.

Galata Kulesinin Terası

Galata Kulesinin harika manzarası

Kulenin en üst bölümünde bulunan teras kısmı İstanbul’un harika manzarasını 360 derecelik bir açıyla seyretmenin tam yeri. Sırf burada resim çekebilmek için gelenler oldukça fazla. Dar bir alan olmasına rağmen demir korkuluklarla güvenlik sağlanmış. Siz Siz olun yine de çocuklarınızla birlikte çıkacaksanız dikkatli olun derim.

Özellikle yaz aylarında ve hafta sonlarında oldukça fazla ilgiden dolayı teras kısmı tıklım tıklım dolu oluyor. Vaktiniz varsa ve daha rahat bir gezi hayal ediyorsanız hafta içini tercih etmek daha doğru olur.

Kulede Uçuş denemeleri

Hazerfan Ahmet Çelebi kanat takarak Galata Kulesinden havalanarak uçmayı başarır. Üsküdar’a kadar 6 km uçtuğu söylenir. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde bu konunun doğruluğu hakkında bilgiler vardır.

Galata Kulesi Efsanesi

Kulenin teras ve restoran kısmı

Tarih boyunca diğer bütün yapılarda olduğu gibi Galata Kulesi ile ilgili de pek çok efsane söylenmiştir. Bunlardan biride kuleye ilk kiminle çıkarsan onunla evlenileceğine inanılır. Fakat çiftlerden biri daha önce kuleye çıkmışsa tılsım bozulur. Bu efsanelere inananlar yadırganmayacak kadar fazla. Bu yüzdende kuleye çıktığınızda evlilik teklifi eden çiftleri görürseniz şaşırmayın.

Galata Kulesi Flyride ( Sanal Helikopter Turu)

Tarihe meraklıysanız işte size fırsat. Kulenin ikinci katında dört boyutlu simülasyon odasında sanal helikopter turu gerçekleştiriliyor. Kulenin teras katından görülebilen tüm semtleri ve yapıları gerçekten bir helikopter de gidiyormuş gibi hissederek, gezme imkanı buluyorsunuz.

20 dakika kadar süren Sanal Helikopter Turu biletleri, kulenin girişinde satılıyor. Bu güzel gösterime katılmak için saat 10:00 ile 22:00 saatleri arasında size uygun olan saatleri seçebilirsiniz.

Galata Kulesi Kahvaltı Ve Yemek Seçenekleri

Galata Kulesi içerisinde yer alan restoran

Kulenin 9. katında yer alan restoran, İstanbul Büyük Şehir Belediyesine bağlı olan Beltur tarafından işletiliyor. Gündüzleri kahvaltı hizmeti ve kafeterya olarak hizmet veren restoranda akşamları zengin menüsüyle, harika İstanbul manzarası karşısında bir akşam yemeği yiyebilirsiniz.

Kahvaltıda serpme kahvaltı seçeneğinin yanı sıra istediğiniz başka yiyeceklerle ( kızartma , tost, menemen, hamur işleri vs…) tabağınızı zenginleştirebilirsiniz. Akşam yemeklerinde de çeşit oldukça fazla. Fiyatlar istenilen yemeğe ve tabağa eklenen çeşide göre değişkenlik gösteriyor.

Akşam yemeğini bu tarihi kulede yemek gibi bir niyetiniz varsa benim size tavsiyem daha önceden rezervasyon yaptırmanız. Çünkü kulenin oldukça fazla ziyaretçisi oluyor. Hal böyle olunca da büyük ihtimalle yer bulmakta zorlanacaksınız.

Rezervasyon İçin: 444 66 44

Galata Kulesi Nerede?

Adres: Bereketzade, Galata Kulesi, 34421 Beyoğlu/İstanbul

E-mail:galatakulesimuzesi@ktb.gov.tr

İletişim: 0 212 249 03 44 – 0 212 245 41 41

Galata Kulesine Nasıl Gidilir?

Özel Araçla: Tarlabaşı yolundan ilerlediğinizde Taksim’e çıkan yol üzerinde sol tarafta bulunan Galata Kulesi tabelalarını göreceksiniz. Tabelaları takip ederek kuleye ulaşabilirsiniz.

Metro ile: Kuleye sıkıntısız bir şekilde ulaşmanın en kolay yolu diyebilirim. Bunun için metroyu kullanarak Şişhane durağında inin. Sonrada Refik Saydam Caddesinden biraz yürüdükten sonra yaklaşık 300 metre kadar sonra kuledesiniz.

Otobüs ile: Taksime giden toplu ulaşım araçlarına bindikten sonra İstiklal caddesinin en sonunda yaklaşık 500 metre sonra aşağıya inerek kuleye ulaşabilirsiniz.

Galata Kulesi Giriş Ücreti 2023

Galata Kulesi giriş ücreti 175 TL’dir. Müze kart geçerli değildir. Güncel ziyaret saatleri ve giriş ücretini muze.gov.tr adresinden kontrol edebilirsiniz.

Galata Kulesi Ziyaret Saatleri 2023

Haftanın her günü ziyarete açık olan kule saat 08:30 da ziyaretçi kabul etmeye başlıyor. Kapanış saati ise 23:00 olarak belirlenmiş. Gişe saat 22:00 da kapanıyor. Geç saatlere kadar bu güzel manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

Civarda Gezebileceğiniz Diğer Yerler